İlk okuduğum kitaptır: Jules Verne’nin Aya Seyahat romanı.
Yayınlandığı tarih 1865.
Uzay gemisi (spaceship) kelimesinin J.J Astor tarafından A Journey in Other Worlds adlı romanında ilk kez kullanıl...
İlk okuduğum kitaptır: Jules Verne’nin Aya Seyahat romanı.
Yayınlandığı tarih 1865.
Uzay gemisi (spaceship) kelimesinin J.J Astor tarafından A Journey in Other Worlds adlı romanında ilk kez kullanıldığı yıl 1895.
Çek yazar Karel Capek’in R.U.R adlı tiyatro oyununda ilk kez robot kelimesini kullandığı yıl 1920.
Asimov’un ilk kez sürücüsüz araçlardan bahsettiği New York Times makalesinin yayınlandığı yıl 1964.
Cep telefonunun atası Communicator’ün Star Trek’te ilk kez görüldüğü yıl 1966.
3D baskı teknojisinin Jetgiller çizgi dizisinde ilk kez görüldüğü yıl 1962.
Dick Tracy çizgi roman serisinde ilk kez akıllı saate yer verilen tarih 1946.
Frank Herbert’in bir suikast dronu’na yer verdiği Duni romanının yayın yılı 1965.
Bilimkurgu edebiyatı veya sineması bilim ve teknolojiye ilham vermekle kalmıyor, çok daha derinlerdeki korku ve endişelerimizi dile getirmemize de imkan sağlıyor. Bilimkurgu bazen de dönemsel, politik ya da ideolojik meselelerin arayüzü olarak da işlev görebiliyor.
Metropolis filmi örneğin... Birinci dünya savaşının ardından faşizmin yükselmesi ve ikinci dünya savaşının ayak sesleri de 1927 yapımı bu sessiz bilimkurgu içinde kendini gizliyor.
Ya da soğuk savaş dönemide amerikan bilimkurgu filmlerinde uzaylılar ile Ruslar’ı aynı kategoride gösterme klasiği... Uzaylı müziklerinin arkasında ‘theremin’ enstrümanının kullanılmasındaki sebep enstrümanın bir Rus biliminsanına ait olması olamaz mı?
Olabilir.
Ancak şu bir gerçek ki, dünyada kimse tek başına bir şey icat etmiyor. Bu, sürekli akan bir nehir...
Bir fikri önce konuşuruz aramızda. Sonra biri bu fikri yazıya döker. Birileri, yazıya dökülen bu fikrin prototipini yapar. Bunlar çoğu zaman mahallenin delileri, yani dahilerdir. Sonra bir iş insaı gelir bunu sahaya sürelim der. Bu süreç böyle ilerler...
Tıpkı cep telefonunda olduğu gibi.
Evet, elektrik de bir gün hayaldi, gerçek oldu. Star Wars’ta lazer silahları ve hologramları gördük. Gerçek oldu.
Kubrick’in 1968 yapımı 2001 Uzay Macerası’nda görüntülü konuşmayı ve yapay zekayı gördük.
Terminatör ve Matrix serilerinde robotların ve yapay zekanın dünyayı ele geçirdiğine şahit olduk.
Avatar’da gerçekliğin başka bedenler yoluyla deneyimlendiği izledik.
Yapay zekanın etik ve sosyolojik boyutu ise tam bir muamma..
Seteven Spielberg filmleriyle diyor ki; ‘Uzaya gitmeliyiz, yoksa yapay zeka bizi yok edecek!’
Stephen Hawking de son dönemlerinde ‚‘İnsanlığın Dünya’yı terk etmesi gerektiğine inanıyorum’ dedi.Tabii o bunu Fermi Paradoksu’na dayandırıyor: Siz kapalı bir kapta sürekli gelişirseniz o kabı sonunda yok edersiniz. Önünde sonunda güvenlik mekanizmalarınız çöker. Bir kişi kazaen de olsa dünyayı yok edebilir. Yapay zeka için de bu geçerli. Bu kişi değil de bir sistem de olabilir.
Korkuyoruz ve endişeliyiz aslında...
Yapay zeka ve uzay seyahatlerinin sıklıkla konuşulduğu bu günlerde bilimkurgunun bu kadar ilgi görmesi hiç de şaşırtıcı değil!
Biz yeni teknolojilerin doğurduğu yeni gelecekleri önce bilimkurgu yoluyla, bir çeşit simülasyon olarak deneyimliyoruz. Daha sonra da o geleceklere bizzat dahil oluyoruz.
Bakalım neler yaşayacağız, neler göreceğiz...