Hoca, camide vaaz veriyormuş.
– Ey ahali! Kızlarımıza sahip çıkalım. Çok açık giyiniyorlar, boya sürüyorlar, zincir takıyorlar…
Cemaatten biri seslenmiş:
– İyi de hoca, senin kız da yapıyor.
Hoca yapıştırmış cevabı:
– Şimdi yukarıda Allah var, bizim kıza yakışıyor.
Yalnız sana yakışmıyor sevgili vatandaş! Kötüyü eleştirirken senin de ayrı bir kötülük kulvarında yürümen sana, bana, herkese hiç yakışmıyor.
Yayaya kırmızı yanıyor, buna rağmen soluna bile bakmadan atlıyor yola. Ani bir fren sonrası çığlık çığlığa kornaya basıyor sürücü. Basıyor zılgıtı, küfrü… Basıyor basmasına ama bir elinde direksiyon, diğer elinde de cep telefonu var. Çatır çatır konuşuyor telefonda araç kullanırken.
Sen şimdi kuralları çiğneyen yayaya niye bağırdın emmi!
‘Enerciiiler’, ‘Engiiinler’, gündelik, sabun köpüğü konulara girmiyorum.
Örnekler gırla…
“Çöken ekonomi belki düzelir ama ahlaki çöküş toplumlara bir arada yaşama imkanı bırakmaz”, “Herkes ahlak anlayışını tekrar gözden geçirmeli” klişelerini de bir kenara bırakalım.
Haktan hukuktan dert yanan da sanki önem veriyor harama helale…
Merak etmeyin, yok aslında birbirinizden farkınız.
Bunu siyasetçiler söylemez, söyleyemez. Ben söyleyeyim hemen. Masum falan değil bu halk! Peki biri bana bu halkın tarifini bir yapabilir mi? Kim bu halk? Şöyle mi? Mesela siyah gözlüklü, siyahlar giymiş adamlar var. Bir odaya toplanıyor bunlar. ‘Eveeet, yarın bu halkın ahlakını nasıl bozarız’ diye planlar yapıyorlar. Ya da bir uzay gemisi geldi memleketin üstüne. Açtı kapağını, bütün bu yalan söyleyen siyasileri, karısını kocasını aldatanları, hırsızları, sosyopatları bıraktı gitti. Halkımız masum ama haberciler nedense bu uzaylı kötüleri çekiyor ve gösteriyor… Peki ormanı kim yakıyor? Karısını, kocasını kim aldatıyor? Kim hırsızlık yapıyor? Hastane önlerinde bayılma numarası yapıp vatandaşı kim dolandırıyor? Halkın hiçbir suçu yok ancak televizyoncular sürekli onların ahlakını bozuyor. Her yerde ahlaksız var. Ahlaksız siyasiler var, ahlaksız senaristler var, ahlaksız yönetmenler var, ahlaksız bilim insanları var…
Bir de bunu konuşanların hepsi; siyasiler, belediye başkanları, fikir adamları, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler, artık kimse bu… Toplumu korumaya çalıştığını iddia edenler, halkı böyle ‘insancıklar’ diye tarif eden bu kitle kendilerini öyle bir yere koyuyor ki, “Ben üstünüm!” diyorlar. Tabii bunu tam bir ağızla söylemiyorlar. Saldırı almasınlar diye çok ucuz bir riyakarlığa başvuruyorlar. O da şu: “Halk hep masumdur!” Topluma saygı değil, tatlı dil hiç değil. Enteresan bir aşağılama bu… Bu Nizamülmülk’ten beri böyle ne yazık ki. Kamudan nemalanan bazı siyasiler ve gazeteciler önce kendilerini koruyucu ilan ediyor, bunu da saklamak için de halkı koşulsuz masum yerine koyuyor.
Haklar ve imkanlar temelinde adalet olmayan toplumda güçlünün dayattığı yozlaşma topluma egemen olur.
Hülasa, masum değiliz hiçbirimiz…