20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Zübeyde Hanım Platformu olarak Karşıyaka’da bir sivil toplum kuruluşu dayanışması yaparak, bu günü kısa mesajla geçiştirmekten ziyade daha anlamlı kılmaya çalıştık. Cumhuriyet Korosu’nun, Karşıyaka Belediyesi’ne ait Karşıyaka’nın Filizleri projesine yaptığı eğitim bursuna bizler de katkı sağladık. Çünkü ülkemiz koşullarında en anlamlı desteklerden biri çocuklarımızın eğitimlerinedir. Karşıyaka Belediyesi, bu çalışmasıyla ilçe sınırları kapsamında çocukların laik eğitimlerinde fırsat eşitliği sağlamaya yönelik toplumsal bir dayanışmaya örnek oluşturuyor.

Ülkemizde ekonomik koşullar halkı zorlamaktadır. Aldığı yoğun dış göçle birlikte şartlar daha da zorlaşmaktadır. Çocuklar açısından ise her şey daha da güçtür. Türkiye doğu-batı, kuzey-güney göç rotaları için merkez köprü görevi görmüştür. 1980’li yıllar sonrasında ulusal ve uluslararası gelişmelerin de etkisiyle Türkiye, göç hedefi ülke halini almıştır. Küreselleşme ile göç hareketleri artık bütün ülkeleri etkiler boyut kazanmıştır.

Örneğin Suriye’de yaşanan insani krizin büyümesiyle Nisan 2011’den itibaren Türkiye’ye kitlesel göç hareketleri başladı. İç karışıklıkların başlamasından bu yana, Suriye ile köklü tarihi bağları olan ülkemiz, Suriyeliler için ‘açık kapı’ politikası izlemiştir. Yaş dağılımına bakıldığında, göçmenlerin yaklaşık yüzde 50’sini 0-18 yaş grubunun oluşturduğu kaydedilir. AFAD 2017 yılı raporunda; kamplarda kalanların yüzde 54’ünün 1 konut biriminde 4-6 kişi, kamp dışındaki ailelerin ise daha kalabalık koşullarda yaşadıkları belirtilmiştir.

1989 tarihli Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 6/1 maddesi “Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler.” ve 6/2 maddesinde “Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler.” hükümlerine karşılık Suriyeli sığınmacı çocukların değerlendirmeleriyle çatışma koşullarında mülteci olmak şöyle özetlenebilir:

Silahlı çatışmalar altındaki Suriye’de eğitim durmuştur. Sığındıkları ülkelerde tek göz odada kalabalık yaşam sürmektedirler. Çocuklar terk etmek zorunda kaldıkları evlerini, eşyalarını, arkadaşlarını özlemektedir. Ülkelerindeki çatışmalar sırasında psikolojileri bozulmuştur, bedenleri kalıcı yaralar almıştır. Ailelerinin bir kısmı Suriye’de kalmış olup aile bölünmesi sorunları yaşamaktadırlar. İletişim sorunları vardır. Çalışma hayatına ilişkin güvencelerden yoksun ebeveynlerin, çocuklarını okul yerine işe göndermek istemesiyle ‘sığınmacı çocuk işçiliği’ sorunu ile ‘15 yaş altı işçi çocuk’ sayısında artış yaygınlaşmıştır. Çatışmalar altında ve sığındıkları zorlu koşullarda sağlık sorunları gelişebilmektedir. 18 yaş altı evlilikler görülmektedir.

T. Biber’in (Çadır Kentten Yerleşik Düzene Mülteciler, 2020: 158, 160, 162, 164 ve 166) beş Suriyeli sığınmacı çocukla yaptığı mülakatında 16 yaşında ilkokul mezunu olan işçi çocuk, öğretmen olmak istediğini; yine 16 yaşında Suriye’deyken 1’inci sınıfa kadar okuduğunu belirten çocuk, pilot olmak istediğini; 11 yaşında Kur’an Kursu eğitimi almış olan çocuk, asker olmayı; 8 yaşındaki ilköğretim öğrencisi çocuk, polis olmayı ve 16 yaşında haftada 1 gün okula gidebilen çocuk ise doktor olmak istediğini söylemiştir. Oysa okula devam etmek, çocuklar için geleceğe dair umuttur. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi 26/1. maddesi tüm bireylerin öğrenim hakkına sahip olduğunu kaydeder. Temel eğitim-öğrenim hakkı, devletin ‘pozitif statü hakları’ çerçevesindedir. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 28 ve 29. maddeleri, taraf olan devletlerin, eğitim hakkının fırsat eşitliği temelinde uygulanması ve çocuğun eğitim hakkının kabul edilmesini sağlamakla yükümlü olduğuna işaret eder.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Gününde açıkladığı rapora göre 2013-2023 arası 70’i sığınmacı en az 616 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir. Çocukların genelde günübirlik ve güvencesiz çalıştırıldığını ifade eden İSİG, bu durumun da patronlar karşısında çocukları, suistimale ve şiddete açık hale getirdiğine dikkat çekmiştir. Ölümlerin tarım sektöründe daha fazla görüldüğü kaydedilirken Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) projeleriyle gündeme gelen stajyer/çırak ölümlerinde de artış olduğu belirtilmiştir. Bu kötü çalışma koşulları Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 32. Maddesi ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmelerinin çocuk işçi bölümlerine de aykırıdır.

Koşulları iyileştirme çalışmalarının yeterliliği ve sürdürülebilirliği önem arz etmektedir. Ülkemizde artan göçmen çocuk nüfusun eğitim olanaklarını geliştirmek için okullar ve ‘Geçici Eğitim Merkezleri’ kurulmaktadır. Kamp içi ve dışında ‘Çocuk Dostu Alanlar’ kurarak psikososyal destek verilmesi sağlanmaktadır. Ergenlere ve gençlere, topluluklarında pozitif roller almaları ve sosyal uyum geliştirmeleri için eğitim ve etkinlikler düzenlemektedir. Ebeveynlere yönelik çocuklarıyla yaşamış oldukları problemlerle mücadele edebilmeleri için destekler sunmaktadır. Uluslararası sivil desteklerle aşılama, gıda, okul malzemesi ve kıyafet gibi temel ihtiyaçları karşılamaktadır.

Toplumdaki dezavantajlı grupların başında gelen çocukların yaşam haklarıyla ilgili yerel yasalar ve taraf olunan uluslararası sözleşmeler özenle uygulanmalıdır. Çocukları korumak başta devletin, yerel yönetimlerin, ailelerin, toplumdaki her bireyin görevidir.