Eti’nin 101.yıl Cumhuriyet Bayramı kutlama reklam filmi ile cumhuriyetin ardındaki gücün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile onun insan haklarına saygı duruşuyla bağlantılandırılmış olduğunu gördük. 29 Ekim 1929’da 2. Meclis çıkışında Atatürk, fotoğraf hazırlığı kazayla yıkılan genç delikanlının hüznünü görür. Önemseyerek, yanına gelip ona sorar:
-
Ne oldu çocuk? Neden ağlıyorsun?
Yanıt: Sizi çekemedim Paşa’m!
Mesaj: Bir kişinin mutluluğu için atılan o adımların izinde 101 yıldır mutlulukla yürüyoruz.
Gazi Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla o özel pozu verir ve sorar:
-
Hazır mısın çocuk?
-
Hazırım.
Mesaj: Cumhuriyet denilince akla hemen onun adı gelir.
Ve Bahar adlı dizinin 29 Ekim akşamı yayınlanan bölümü yine aynı anlayışla sahnelenmiştir. Ülkemizdeki olumsuz son gelişmelere yönelik de mesajlar vermeyi ihmal etmemiştir. Örneğin ‘hayvanların katli’ yasasına vurgu yapılmıştır. Hastanelerin özelleştirilerek rant kapısı haline getirilip özellikle daha savunmasız durumdaki bebek ve yaşlıların yaşamlarına karşı rantın üstün gelmesi kapsamındaki çeteleşme… Para sahibi olan vatandaşın sağlık hizmetlerine kolayca ulaşması ve dolayısıyla yaşam hakkına sadece maddi gücü olanın sahip olması yani vatandaşlar arasında eşitliğin, adaletin sağlanamaması. Diğer yandan doktorların hastanelerdeki zorlu çalışma koşulları, can güvenliklerinin olmaması ve dahi intiharlara varan psikolojilerinin olumsuz yönde etkilenmesi. Bunlara bir de eczacılık alanında ilaçlara zam gelecek olması dolayısıyla eczanelere ilaç sevkiyatlarının bir süreliğine durdurulması eklendi. Hastanın ilaca dahi ulaşması geciktirilir oldu! Bu yazdıklarımla birlikte dizideki başhekim karakterinin repliğini okursanız, ne kadar anlamlı olduğunu da fark edeceksiniz:
“Bana verilen görevi hakkaniyet, eşitlik ve adalet temelinde yapacağımdan hiçbirinizin şüphesi yoktur herhalde, diye düşünüyorum. Bugün 29 Ekim. Hepimizin kalbinde cumhuriyet aşkı yatıyor; biliyorum. Mesleğimizin üzerinde karabulutlar dolaşırken insanların ve dahi hayvanların, tüm canlı varlıkların yaşam hakkını savunmak önce insan sonra doktor olarak boynumuzun borcudur. İnsanın, insana güvenini yeniden yeşertmek zorundayız. Çünkü iyiden, güzelden yana olmak, mesleğimizi layığıyla yapmak Atatürk’e olan borcumuzdur. “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” demişti. Bu cümlenin hakkını vermek zorundayız.”
Yukarıda vermiş bulunduğum biri reklam diğeri dizi örneğinden göreceksiniz ki cumhuriyet için kullanılan; “Kimsesizlerin kimsesidir” ifadesi, bu yıl insan hakları kapsamında daha da bir anlam buldu.
Cumhuriyetimizin 100.yılına dair risklere dikkat çekilmişti. Ama Atatürk’ün dehası öyle güçlü örmüş ki yapı taşlarını, 101.yılını da tüm azametiyle devirdi. İçeriden, dışarıdan ne kadar çok uğraşılsa da cumhuriyeti yıkamıyorlar. Girişimlerinin üstünü, yeni suni gündemler yaratarak kapatma çalışmalarını görüyoruz. Ayrıştırmaya, bölmeye çabalasalar da daha çok birbirimize kenetleniyoruz.
Türkiye laik, demokratik bir cumhuriyet devletidir. Her ne kadar bir ‘ılımlı İslâm’ yüklemesi yapılma çalışmaları sürdürülse de başarılı olamayacaklar. Tanzimat ve Meşrutiyet süreçlerinden örnekler veren Prof.Dr. Münci Kapani, o süreçteki başarısızlığı, bir yandan şeriata bağlı kalıp diğer yandan da Batı hukuk sistemini kabul ederek düzene ulaşılamayacağını şöyle ifade etmiştir (İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, 2011: 130):
“Hem katı ve statik din kurallarını devlet hayatında geçerli tutmak hem de dinamik atılımlar yapmak ve özgürlükçü bir düzene ulaşmak: buna imkân yoktu, imkân olmadığını da geçmiş tecrübeler göstermişti. Tanzimat’ın ve Meşrutiyet’in ‘ikiciliğinden’, tavizciliğinden, ilericilikle gericiliği bağdaştırma çabalarından kesin olarak uzaklaşmak gerekiyordu.”
Sosyal devlet statüsünün daha da sağlamlaştırılacağı umuduyla ülkemizde insan haklarına dayalı hukukla kurulu, laik, demokratik cumhuriyet nice asırlar yaşasın ki bizler de yaşayalım, doğa da yaşasın.
Sağlıcakla ve cumhuriyetle kalın.