Senfoni orkestrasının başına torpille bir şef atanır. Müzisyenler yeni şefin yeteneksizliğini hemen anlar. İlk kez sahneye çıkılacak, konsere dakikalar kala birinci kemancı şefin kulağına fısıldar; “Konserden sonra bize yemek ısmarlamazsan senin gösterdiğin şekilde çalarız, ona göre…”
Özel sektörde ‘verimlilik’ önemli olduğu için amatör şirketler dışında iş dünyasında pek rastlayamazsınız bu tip torpilli arkadaşlara. Ancak belediyeler ve devlet dairelerinin koridorları bu ‘kayırılmışlar ordusu’ ile doludur. Sen o ‘kayırılmış’a istediğin kadar liyakatten bahset, ehliyetten bahset, güce taptığı için anlattıkların sadece zırvadan ibarettir. Vicdanını rahatlatmak için, o koltuğa ulaşana kadar geçirdiği evreleri emekten sayabilir; havalimanında genel başkan karşılamak, kapı kapı dolaşıp broşür dağıtmak, ona buna ‘başkanım’ çekmek gibi… Diyelim ki tüm bu hoplamalar zıplamalar emek, peki bu işe gecesini gündüzünü vermiş, kafa patlatmış, şube müdürlüğü sınavına umut bağlamış rakiplerinin hakkı ne olacak?
Liyakat sözcüğünün Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığına baktım, şöyle diyor: Yeterlilik ilkesi olarak adlandırabileceğimiz liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak tanımlanabilir. Göreve kabul edilme ve yükselmelerde “bilgi, görgü ve diplomayı” esas alan bir anlayıştır.
Kelimenin anlamı şöyle kenarda dursun, gelelim asıl konuya…
Miss Turkey 2024 Yarışması’nda Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu İdil Bilgen birinci seçildi. İdil’i seçen jüride Berfu Yenenler, Selen Soyder, Gizem Karaca, Amine Gülşe ve Neşe Erberk yer aldı. Bilgen, birincilik tacını kazandı kazanmasına ancak sosyal medyada ‘şiddet’ boyutunda bir lince uğradı. Özellikle Bilgen’in babasının Türkiye’nin Kiev Büyükelçisi Mustafa Levent Bilgen olması, torpil iddialarını gündeme getirdi. Kızı Miss Turkey’de birincilik elde edecek kadar güzel bulmayanlar olduğu gibi ‘çirkin’ olarak niteleyenler de az değil. Ne yalan söyleyeyim, özellikle kalın kaşlı ve uzun yüzlü olması nedeniyle benim de ‘güzel’ anlayışıma pek uymuyor. Sonra babasının büyükelçi olması bende de “Ey torpil, sen nelere kadirsin” fikrini uyandırdı. Ancak İdil sosyal medyada bu kadar saldırıya uğrayınca konuya başka açıdan bakayım dedim.
Öncelikle Miss Turkey sadece bir güzellik yarışması değil. Tarihçesini ve temel düşüncesini araştırdım. Yarışmanın, ‘Türk kadınının özelliklerini ve imajını dünyaya en güzel şekilde anlatma amacını taşımak’ gibi bir misyonu var.
Şöyle düşünelim, İdil tıp mezunu kimliğiyle, kendine ve güzelliğine güvenerek ‘Ben de yarışmaya katılacağım’ demiş. Katılmış. Jüri de birinci seçmiş. Niye taşlıyorsunuz ki kızcağızı! Birini suçlamadan rahat edemeyen sosyal medya kullanıcıları, illa birilerini suçlayacaksanız, jüriyi suçlasanıza! Bu yarışmayı ve İdil’i tüm yönleriyle ele alarak değerlendirsenize…
‘Efendim, torpili olmasaydı ilk 20’ye bile mi giremezdi?’ Ha, bu muhteşem tespiti yapan ‘sütten çıkmış ak kaşıklar’ da inanın hayatı boyunca torpil yapmadı (!) veya yaptırmadı. İşe girerken, çocuğunu okula yazdırırken veya hastane randevusu alırken araya birilerini sokmadı.
Kesin öyledir…