Literatür bize gösteriyor ki seçmen iki temel etken üzerinde karar veriyor. Biri rasyonel, diğeri duygusal sebepler.
Rasyonel sebep nedir?
Ekonominin durumu, yönetim becerisi, hizmetler, dış politik...
Literatür bize gösteriyor ki seçmen iki temel etken üzerinde karar veriyor. Biri rasyonel, diğeri duygusal sebepler.
Rasyonel sebep nedir?
Ekonominin durumu, yönetim becerisi, hizmetler, dış politika gibi gibi...
Duygusal sebep ise kimlik, aidiyet gibi kavramları kapsıyor.
Uçlarda bulunan seçmen, yani her iki kampın en sempatizanları; onlarda kimlik ve aidiyet oy verme kararını etkiliyor.
Hani kahvehanelerde partisini savunurken öfkeden domates gibi olanlar. Hani duygularını tazeleyen televizyon kanallarından başka bir şey izlemeyen, izlese de eleştirmek, hatta küfür edip rahatlamak için seyredenler...
Öyle ekonomiye, yönetime falan bakmaz onlar.
Öyle Cumhuriyet Halk Partili seçmen var ki, bugün ekonomi uçsun, Avrupa Birliği’ne girelim, maaşlar bugünün değerleriyle 10 bin liranın üzerine çıksın, sokaklarda evsiz kalmasın, yine gidip AK Parti’ye oy vermez.
Öyle AK Partili seçmen var ki, fakirlik gırla devam etsin, yemek bulamayacak hale gelsin, enflasyon üç hanelere çıksın, maaşı erisin, parası pula dönsün, yine gidip CHP’ye oy vermez.
Benzer kıyaslamayı, HDP’li seçmen için de yapabilirsiniz.
Ömrünü, dünya görüşünü son 5 yıl hariç MHP ideolojisine adamış, çiçeği burnunda İYİ Partili seçmen için de yapabilirsiniz.
Şu anda Türkiye’de yüzde 75-80’un oyu zaten belli. Biz bütün bu tartışmayı kalan yüzde 20’nin tercihleri üzerinden yapıyoruz.
Akıllardaki soru şu; yüzde 20 ne yapacak?
Peki bu yüzde 20 kim?
Seçmenin beşte birlik kesiminin duygusal ağırlığı mı, ekonomik ağırlığı mı önemli?
MEGAKİMLİKLER
Resmi biraz büyütelim.
Dünya bir kutuplaşma döneminden geçiyor. Türkiye’de de çok katı oluyor bu. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de megakimlikler oluşuyor. Örneğin 2016’daki Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Seçimi’nde bir siyahi Trump’a oy verdi. Çok garipsendi. Çünkü Donald Trump çok açık bir şekilde ten rengi üzerinden ırkçılık yapan bir adam. Seçmen bunu iyi biliyordu.
Sosyal bilimciler bunun nedenini araştırdı. Araştırma sonucunda megakimlik denen yeni bir kavram ortaya çıktı.
Latte içen liberal demokrat parti kimliği o kadar düşmanlaştırılmış, megakimlik sosyal kimlikle bir araya gelmesi üzerinden karşı tarafa konumlanmış ki, siyahi biri cumhuriyetçi ve ırkçı bir aday olmasına rağmen karşı tarafa oy verebiliyor. Çünkü o siyahi megakimliklerin içerisinde tanımlayabiliyor kendini.
Türkiye’de de benzer bir durum var.
Türkiye’de özellikle parlamenter sistemde siyasiler, çekirdeğini istediği kadar katılaştırabiliyordu. Yüzde 40 alıyordu, öpüp başına koyuyordu. Megakimliklerin oluşmasıyla muhalefet kimliği de kriminalize oldu.
İşin aslı şu; seçmen ne zaman duygularından arınıp akılcı karar verecek?
Reaksiyonların megakimliklere doğru aktığı dönemde siyasi aktörleri belirleyebilecek mi, belirleyemiycek mi?
Kısaca seçmen ne zaman patron olacak?