Geçmiş zaman...
Bornova Işıkkent’te bir nakliye şirketinde işim var. Garajda birini bekliyorum. İki hamal bir TIR’a şeker gübresi yüklüyor. Kaç kiloluk o çuvallar bilmiyorum ama üçer dörder tane t...
Geçmiş zaman...
Bornova Işıkkent’te bir nakliye şirketinde işim var. Garajda birini bekliyorum. İki hamal bir TIR’a şeker gübresi yüklüyor. Kaç kiloluk o çuvallar bilmiyorum ama üçer dörder tane taşıyorlar.
Temmuz sıcağında ne zor dedim, ne şartlarda çalışıyor insanlar...
Gidiyorlar, geliyorlar, üretim bantı gibi... Hatta zayıf olanın sırtı yamuldu çuval taşımaktan.
İçim burkuldu biraz.
O zamanlar sigara kullanıyorum. Gururu incinmesin ya da terslemesin dedim şimdi durduk yere; bir paket sigara aldım. İçinden de bir tek aldım. “Sigarayı bırakmaya karar verdim ama çöpe atmayım. İçiyorsan sana vereyim” dedim.
İçinde 19 sigara dolu paketi aldı, teşekkür etti, uzaklaştı.
Beş on dakika sonra geldi yanıma.
“Abi be” dedi, “Sana bi soru sorabilir miyim?”
“Buyur, sor” dedim.
“Canını sıkmam değil mi abi! ”
“Olur mu kardeşim, buyur... ”
“Abi ben Malatyalı’yım.”
“Güzel...”
“Bu, Malatya’daki bankalardaki paraları toplasan” dedi, “Bu TIR’ı doldurur mu be abi? ”
Duraksadım. Sözüm ona düşünüyorum. Gözlerimi kısarak kendinden emin şekilde dedim ki;
“Doldurmaz! Bu TIR’ın yanında küçük bir kamyon ancak. Hani kargo araçları var ya...”
“Ha!”
“İkisi doldurabilir” dedim, “Bir buçuk TIR. Ama tek TIR mümkün değil!”
“Haaa” dedi, başını kaşıya kaşıya gitti.
Aslında espri yapmaktı amacım ama niyetim öyle olmasa da dalga geçmiştim adamcağızla, niyetim öyle olmasa da...
Arkasından baktım, kendi kendime şöyle dedim:
Yahu, Malatya’daki bankalardaki paralardan sana ne!
Seni ne kadar bağlar, Malatya’daki bankalardaki paralar...
Sen nereee, Malatya’daki bankalardaki paralar nere!
Gelse bana dese ki; “Abi benim yevmiyem, maaşım şu kadar, bu kadar... Çoluk çocuk geçindiriyorum, ben ne yapayım da daha çok para kazanayım” dese, ne kadar kurnazsam anlatacağım bir şeyler...
Ne bileyim, hamalsan hamal başı olmaya çalış, daha büyük bir şirkette hamallık yap, paranı biriktir, yol parası veriyorsan bisiklet al...
Falan filan...
Ama sana ne Malatya’daki bankalardaki paralardan...
Bizdeki sorun bu ne yazık ki. Bizi ilgilendirmeyen konulara pek bir meraklıyız. İlgilendiren konular ise tartışmalı.
“El alem Mars’ta koloni kurdu, biz daha hala melekler dişi miydi, erkek miydi, onu tartışıyoruz” klişesini bir kenara bırakalım, çoğumuz kullanışsız bilgilerin peşindeyiz.
Bana göre ne Einstein olağanüstü bir bilim insanıydı, ne Arşimet, ne Newton...
Ne Shakespeare olağanüstü bir edebiyatçıydı, ne Dostoyevski, ne de Peyami Safa...
Ne Aristo, ne Socrates, ne Nazım, ne Yılmaz Erdoğan, ne Rahmaninov, ne John Williams...
Her biri yaptığı işe çok iyi odaklandı. Hayatlarını sadeleştirdiler. Derinleştiler. Onlarca, yüzlerce, binlerce defa denediler.
Asla bilgi hamallığı yapmadılar...
Sıradanken sıradışı oldular, olağanken olağanüstü oldular...
“Sana ne, bana ne!” dediler...