Sağlık sistemimizle ilgili yaşanan pek çok olumsuzluklara karşı içimizden “sağlık olsun” demek gelse de, ne hikmetse bir türlü “sağlık olsun” diyemiyoruz.

Emin olun ki, sağlık sistemimiz dışarıdan görüldüğü gibi değil. Sağlık sistemimiz alarm veriyor.

AK parti iktidarıyla birlikte, “sağlıkta dönüşüm” programına geçilmesi, sağlık sisteminin ticarileştirilmesi, devlet hastanelerimizin yöneticilerinin bile başarı kriterlerinin hastanenin kazandığı parayla ölçülmesi, üniversitelerde hizmet veren hocalara karşı anlaşılması güç bir ötekileştirme politikası izlenmesi, muayenehanelerinin kapattırılarak, hocaların yurt dışına gidişlerinin hızlanması yada özel hastanelere gitmeleriyle birlikte vatandaşların kamu eliyle hocalara ulaşmasının zorlaşması, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının vatandaşın emrine amade, emir kullarıymış gibi gösterilmesinin sonucunda artan, artmaya devam eden ve bir türlü önüne geçilemeyen sağlıkta şiddet, yap işlet devret sistemiyle yapılan şehir hastaneleri, hiçbir şekilde liyakatin göz önüne alınmayarak, sözleşme ile idarecilik yapan il sağlık müdürlerinden, başhekimine, müdürüne, başhemşiresine, uzmanına kadar tüm idarecilerin sözleşmeli olması, Sağlık sistemimiz her geçen gün kötüye gitmesine hatta ilerleyen süreçte sağlık sistemimizin çökmesine sebep olacaktır.

İnsan hayatında,bu günümüzün ve geleceğimizin olmazsa olmazı sağlık. Sağlık olmadan hayattan lezzet alamazsınız.

OY DEVŞİRME

Bugün pek çok sağlık çalışanımızın şiddete uğradığı şu ortamda, bizim vatandaşlarımızın bir doktorun karşına gittiğinde saygı çerçevesinde ceketini iliklerken, bu gün ne oldu da sağlıkta şiddet bu kadar arttı derseniz, maalesef sağlık sistemimiz siyasi ranta yani, sağlık sisteminden oy devşirme politikalarına alet edildi. Yoksa geçmişte bir sağlık evi ebesine bile, büyük bir saygı gösteren bu halkın bu gün bu duruma gelmesi mümkün değil.

Geçmiş yıllarda tıp fakültesinden mezun olmuş olan pratisyen hekimlerimizin pek çoğu uzman doktor olmak için tıpta uzmanlık sınavlarına hazırlanırlarken, bu gün o doktorlar yurt dışına gitmek için yabancı dil kurslarına gitmekteler. Böyle giderse birkaç yıla kalmaz üçüncü dünya ülkelerinden doktor ithal eder duruma gelebiliriz.

Bir kamu hastanesine yönetici olmak için liyakate da gerek yok. İktidar partisinden referansınız varsa sağlık kurum ve kuruluşlarına yönetici olmanız için yeterli.

Siyasi referansınız varsa hastanelerden randevu almak için de uğraşmıyorsunuz.

Çünkü siyasi referansla koltuk sahibi olan idarecilerimizin en önemli görevlerinden biri de siyasi referansla gelen hastalara tedavi ettirmek.

Aile hekimlerinin durumu ise içler acısı. Her geçen gün artan iş yükü. Gelmeyen hastadan, ulaşılamadığı için aşılanamayan bebekten ceza alanlar aile hekimleri ve hemşireleri.

7’Sİ ACİL DEĞİL

112 Acil Sağlık Hizmeti veren ambulanslarımızda görev yapan paramedik ve acil tıp teknisyenlerimizin gittikleri 10 vakanın 7’sinin acil vaka olmaması, ambulansların hasta nakillerinde kullanılması, güvenlik önlemi olmadan silahlı çatışmaların, kavgaların ortasına girerek yaralıya, hastaya müdahale edenler 112 çalışanlarımız.

7/24 kesintisiz sağlık hizmeti veren sağlık çalışanlarımızın önemini kavramayan toplumlar geleceklerini sağlıklı bakamazlar. Zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz ‘İyidir’ derim. İki kelimeyle anlatın derseniz ‘İyi değildir’ derim” demiş. Tıpkı bu günkü sağlık sistemimiz gibi.