Sosyolojide sosyal bozulma, bir topluluk ortamında sosyal yaşamın değişmesini, işlevsizliğini veya çöküşünü tanımlamak için kullanılan bir terim. Türkiye gündemini günlerdir meşgul eden, Diyarbakır'da meydana gelen olayda, küçücük masum bir kız çocuğunun vahşice öldürülmesi, ailesi dahil köyde yaşayan herkes bu cinayeti kim veya kimlerin işlediğini bildikleri veya tahmin ettikleri halde konuşmaması sosyal bozulmanın, sosyal çürümüşlüğün çarpıcı bir göstergesidir. 21 Ağustos'ta kaybolan sekiz yaşındaki Narin Güran’ın cesedine 17 gün sonra ulaşılabildi. Narin cinayeti, toplumsal olarak olarak çürümüşlüğümüzün ne düzeylere geldiğini gösteren bir olay olması bakımından oldukça önemli. Ülke olarak küçük bir kızın vahşi cinayetine üzülüp, sadece katilin peşine düşüp, öncesinde ve sonrasında yaşananları göz ardı edersek, bu sosyal çürümüşlük içerisinde daha çok Narinler kaybederiz.

ARTAN ŞİDDET

Sosyal bozulma ya da çürüme, bir toplumun ahlaki değerlerinin ve toplumsal düzeninin bozulması olarak tanımlanabilir. Bu bozulma, toplumun farklı kesimlerinde farklı şekillerde kendini gösterebilir. Örneğin, toplumsal güvenin azalması, şiddetin artması, adaletsizliğin yaygınlaşması, yoksulluğun artması, toplumsal duyarlılığın azalması gibi durumlar, toplumsal çürümüşlüğün en belirgin göstergelerindendir. Günlük yaşantımızda toplumsal çürümüşlüğün örneklerini her alanda görebiliriz. 6 Şubat Maraş depreminde millet canıyla uğraşırken yıkılan binalarda yapılan hırsızlık olayları, depremzedelere gönderilen yardım TIR’larının yollarının kesilerek yağmalanması, gündüz kuşağında yayınlanan kadın programlarındaki aile içi saçma sapan ilişkiler, trafikte birbirimize saygısız davranmamız, sosyal medyadaki nefret söylemleri, siyasetteki kutuplaşma, aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet, çocuk işçiliği, çevre kirliliği gibi durumlar, toplumsal çürümenin açık göstergeleridir. Toplumsal çürümüşlüğe karşı önlem almak için ekonomik eşitsizliği azaltmak, eğitime ve kültüre yatırım yapmak, toplumsal uzlaşmayı sağlamak önceliklerimiz arasında olmalıdır. Toplumsal çürümüşlük, bir toplumun geleceği için en ciddi bir tehditlerden biridir. Bu nedenle, toplumsal çürümenin nedenleri ve sonuçları konusunda farkındalık yaratmak ve bu konuda gerekli önlemler almak için geç kalmasak da daha büyük kayıplara neden olmamak adına "zararın neresinden dönersek kardır" prensibiyle hareket etmek zorundayız. Toplumsal çürümüşlüğün olmaması için, hukukun üstün olduğu, faili meçhullerin olmadığı, hür, demokrat, eşkıyalığın ve çeteliğin olmadığı bir ülke gereklidir. 8 yaşındaki masum bir çocuğun öldürülmesini göz yummak, desteklemek ya da duymazdan gelmek ne insanidir,  nede vicdanidir. Hatta tepkisiz kalmak eylemsizlikte bir sorumluluktur.