Yaşadığımız coğrafyanın deprem kuşağında olması, küçüklü büyüklü sürekli depremlerle yaşıyor olmamıza rağmen, deprem ile ilgili yeterli ve gerekli tedbirlerin alınmıyor olması, maalesef can ve mal kaybının kat be kat artmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizde bir deprem olduğunda, günlerce, haftalarca hatta aylarca depremi tartışıyoruz.
Tartışıyoruz da, sonuç yok. Japonya’da 9 ve üzerinde meydana gelen depremlerde bile ölüm olmazken, neden ülkemizde 6’nın üzerinde olan depremlerde can kaybımız oluyor? Binalarımız neden yıkılıyor? İnsanlarımız neden ölüyor?
Cumhuriyet döneminde ülkemizde yaşanmış olan en büyük depremler 1939 yılında Erzincan ilimizde, 1999 yılında Marmara’da, 6 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye'nin güneydoğusunda Kahramanmaraş ve Elbistan merkezli meydana gelen iki deprem.
27 Aralık 1939 yılında saat gecenin 2’sinde, 7.9 şiddetinde ve 52 saniye süren Erzincan depreminde, Erzincan ve çevresinde çoğunluğu kerpiç yapıdan oluşan 116 bin civarında bina yıkılmış ve 33 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiş. 1939 yılında en önemli haberleşme aracı olan telgraf ve telefon direklerinin yıkılmasından dolayı Erzincan bölgesiyle haberleşme tümüyle kesilmiş, imkânsızlıklardan dolayı felaketin haberi Başkent Ankara’ya bir gün sonra iletilebilmiş. Yine zamanın en önemli ulaşım aracı demiryolu. Depremden büyük zarar gören demiryolu, haritadan silinen bir şehir, enkazlar altında kalan binlerce ölü, doktora, ilaca ulaşamayan yaralılar, yiyecek ekmek bulamayan aç susuz, hatta soğuktan hayatını kaybedenlerin de olduğu kaos ve karmaşa ortamı.
17 Ağustos 1999 yine bir gece yarısı, saat 03:02 de, Yalova, Gölcük, Adapazarı ve çevre illerimizi de etkileyen 7.4 büyüklüğünde Marmara depremi. Erzincan depreminden tam 60 yıl sonra, vatandaşlarımızın en tatlı uykuda olduğu saatte, gelen deprem ve yine yıkılan zarar gören 133 bin bina ve resmi rakamlara göre hayatını kaybeden 18.773 vatandaşımız. Erzincan depreminden 60 yıl sonra, mevsimin yaz olmasından dolayı en azından soğuktan ölen vatandaşlarımızın olmadığı bir deprem. Elbette Erzincan depremiyle, Marmara depreminin şartları aynı değildi. Kurtarma ekipleri deprem bölgesine kısa sürede ulaştı. Erzincan depreminin olduğu 1939’lu yıllar ülkemizin yokluk, kıtlık dönemleriydi. Marmara depreminin olduğu 1999’lu yıllarda Erzincan depremine kıyasla ülkemizin şartları daha iyiydi ve günün şartlarına göre herkes elinden geleni yapmak için çırpındı.
6 Şubat 2023 günü, saat 04:17'de aradan geçen 24 yıl sonra Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi merkezli meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerden etkilenen 11 ilimiz, yıkılan şehirler, enkaz altında kalan 10 binler, havanın soğuk olmasıyla birlikte sokakta kalan, yiyecek ekmeğe, içecek suya, sığınacak bir çatıya ihtiyaç duyan binlerce insan. Resmi rakamlara göre hayatını kaybeden 53 bin 537 vatandaşımız.
1999 Marmara depreminden sonra deprem yönetmelikleri yayınlandı. Afet yönetimi ve deprem yönetmeliği konularında yeni tedbirler getirildi. Denetleme şirketlerinin yetkileri genişletildi. Mimarlar mühendisler diyorlar ki; kağıt üzerinde her şey mükemmel kusursuz. Ancak yönetmeliğe uygun mu değil mi diye işini düzgün yapan, denetleyen yok.
Şimdi biz millet olarak neye yanalım? Mevzuata göre uygun yapılmayan binalara mı?
Deprem bölgesine geç ulaşan yardımlara mı?
Milletimiz göçük altında can derdindeyken çadır satan yardım kuruluşlarına mı?
Yağma-hırsızlık yapan şerefsizlere mi? Annesiz babasız kalan öksüz-yetimlere mi?
Yaralanan, sakat kalan, hayatını kaybeden 10 binlerce canımıza mı?
Soruyorum. Bu vebal kimin? Dileriz ki, bu umursamazlık, son olur…