Deneyimli siyasetçi Uğur Yelekli, başta yerel yönetimler olmak üzere depremden korunmaya yönelik nasıl bir yol haritası çizilmesi gerektiği konusunda görüşlerini paylaştı. Yelekli, seferberlik çağrısı...
Deneyimli siyasetçi Uğur Yelekli, başta yerel yönetimler olmak üzere depremden korunmaya yönelik nasıl bir yol haritası çizilmesi gerektiği konusunda görüşlerini paylaştı. Yelekli, seferberlik çağrısı yaptı
CHP Konak İlçe Başkanlığı, Karabağlar ve İzmir Büyükşehir Meclis üyeliğinin yanı sıra Karabağlar Kent Konseyi Başkanlığı görevlerini yapan deneyimli siyasetçi Uğur Yelekli, deprem sonrası yerel yönetimlerin ve yöneticilerin acil planının ne olması gerektiği konusunda önerilerde bulundu. Yelekli, “Önce büyüksehir ve ilçe belediyelerinde arama kurtarma ekipleri ihdas edilmeli. Onların tüm araç, gereç, ihtiyaçları sağlanıp eğitimleri verildikten sonra STK iş birliği ile her ilçe belediyesinde gönüllü ekipler oluşturup onların eğitimleri ve ekipmanları hazır hale getirilmelidir .
Bu oluşturulan timlerin koordinasyonu ve silsilesi gönüllüler ilçe belediyesine, ilçe belediyesi büyükşehir belediyesine, büyükşehir belediyesi afet bakanlığına bağlı olarak her an harekete hazır bir sistem kurulmalıdır“ dedi.
İki haftayı aşkın bir süredir ülkemiz büyük bir acının yaralarını sarmaya çalışıyor. Neler söylemek istersiniz?
Evet, dediğiniz gibi acımız büyük. Bir daha böylesi ağır bir felaketle karşı karşıya kalmamak en büyük temennimiz. Deprem insanlık tarihinden de eski bir olgu. Her an her yerde bir deprem ile karşılaşacağımuz bugünün gerçeği değil. 13 milyon yıl önce başlayan bir süreç. Kabul edelim ki ülkemiz bir deprem ülkesi. Belki bugün belki yarın, belki İstanbul belki İzmir. Bu gerçeğe göre yolumuzu çizmeliyiz. Bilimsel akıl en doğru yol göstericimiz olmalıdır.
Deprem felaketi yeni politik tartışmaları da getirdi. En çok da sosyal medya mecralarında sorumluluk konusu tartışılıyor. Siz bu kondu ne söylersiniz?
Son yaşanan bu acı gerçekten sonra darmadağın olan hayatlar nasıl düzelecek? Bunların
sorumlusu kim? Günlerdir bir kabusun içindeyiz bunun hesabını kim verecek? Sorumluyu
sadece inşaat şirketlerine, yapı denetim şirketlerine, yöneticilere atmakla maalesef iş
bitmiyor. Bu şekilde öfke kusabiliriz belki ama bu olanlardan bütün toplum sorumlu. Bu
yaşadıklarımız büyük bir ahlak problemi sonucudur. Ahlaksızlık her yerimize işlemiş. Doğru
olmayana göz yuman, kendi düzeni bozulmasın diye sesini çıkarmayan herkes sorumlu.
Ülkede liyakat yok deyip sıra kendisine gelince düzen böyle işliyor deyip devlet kurumları için
torpil arayan Ayşe sorumlu. Çocuğu hata yaptığı halde sırtını sıvazlayıp onu koruyan Ali
sorumlu. Ucuz diye çimento yerine kum kullanan inşaatçı sorumlu, çalışan işçi de sorumlu.
İzin veren devlet de sorumlu. Denetimini yapmayan görevliler de sorumlu. Vasat kişileri torpil
yoluyla kritik kurumların başına getirenler sorumlu. Sorgulamayan, hakkını aramayan toplum
sorumlu. Çalıyor ama yapıyor diyenler sorumlu.
Şimdi bütün bu gerçekleri bir kenara bırakıp bundan sonra ne yapabilirizi konuşma zamanı gelmiştir.
Evet, buradan devam edelim isterseniz. Ne yapmak lazım?
Aslında 20 yıl içinde tüm bunların altından kalkacak bir seferberlik hiç de zor olmayabilir .
Eğer ırkımızı devam ettireceksek depreme dirençli yeni bölgeler inşa etmeliyiz..
Bunun için ilk şart afet bakanlığı kurmak, bilimin ışığında bu yeni bakanlıkta liyakatli kadrolar
oluşturmak ve hakettigi bütçeyi fazlası ile aktarmak.
İnşa edilen doğru bölgeleri tespit edip onaylamak, yapılan inşaatların depreme dayanıklılığının
tespitlerini yapmak. Bu sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eşgüdümünde olmalıdır .
Tüm yerel yönetimlerin ilk işi kentsel dönüşüm gerçeği olmalıdır. İlçe belediyelerinde kentsel
dönüşüm müdürlüğü, büyükşehir belediyelerinde kentsel dönüşüm daire başkanlığı kurularak liyakatli kadrolar orada da oluşturulmalıdır .
Mutlaka tüm ilçe belediyelerinde binaların dayanıklılık testi için gerekli cihazlar sağlanmalı.
Güçlendirilmiş birimler oluşturularak talep edilen tüm binaların testleri ivedilikle sosyal belediyecilik kavramında ücretsiz yapılmalıdır.
Bu süreç içinde olası yaşanacak depremlerde bir daha kurtarma fiyaskolarının yasanmaması için
tedbirlerin bir an önce alınması gerekiyor.
Acil olarak ne yapılmasını öneriyorsunuz?
Bunun için yerelden genele bir seferberlik şart
Önce büyüksehir ve ilçe belediyelerinde bir arama kurtarma ekipleri ihdas edilmeli. Onların tüm araç, gereç ihtiyaçları sağlanıp eğitimleri verildikten sonra STK iş birliği ile her ilçe belediyesinde gönüllü ekipler oluşturup onların eğitimleri ve ekipmanları hazır hale getirilmelidir .
Bu oluşturulan timlerin koordinasyonu ve silsilesi gönüllüler ilçe belediyesine, ilçe belediyesi büyükşehir belediyesine, büyükşehir belediyesi afet bakanlığına bağlı olarak her an harekete hazır bir sistem kurulmalıdır.
Son olarak eskiden olduğu gibi her askeri alayda bir bölük afet kurtarma bölüğü olarak hazır tutulup aşevi, sahra hastanesi, çadır sevkiyatı kurulumu gibi yaşamsal faktörlerin hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.
Âşık Veysel’den Nazım Hikmet’e Erzincan Depremi
Türkiye’nin doğusunda ve güneyinde 6 Şubat’ta yaşanan depremin ardından edebiyatın depreme dair hafızası da konuşuldu. İlk akla gelen 1939 yılında Âşık Veysel ve Nazım Hikmet’in yazdıkları geldi. 29 Aralık 1939’da yaşanan depremi Sivaslı ozan Âşık Veysel, “Sam Değmiş” şiirinde “Feleğin toruna düşen Erzincan” dizeleriyle anlattı:
Sam değmiş de bağlar dökmüş gazeli
Hanı harap olmuş Keşan Erzincan
Nice yiğitleri nice güzeli
Feleğin toruna düşen Erzincan
Kimi ana vermiş kimisi baba
Nice yavru vermiş gelmez hesaba
Felek kor insanı ne kaptan kaba
Tarihli felaket nişan Erzincan
Bahar gelir güller açmaz bağında
Kainat uykuda hep yatağında
Bir seher vaktinde uyku çağında
Feryadı dağlardan aşan Erzincan
Susmuş bülbülleri güller perişan
Garkolmuş toprağa kalmamış nişan
Kükredikçe dalgalara karışan
Hani Fırat ile coşan Erzincan
Dokuz kırk altıda uğradım gördüm
Veysel der içimden ağladım durdum
Bu ulu Tanrı'dan isteyin yardım
Gayret kuşağını kuşan Erzincan
ERZİNCAN’DA BİR KUŞ VAR
Erzincan Depremi sırasında hapiste olan Nazım Hikmet, uzaktan bu derin acıyı hisseder. Şair, “Kara Haber” şiirinde anlatır deprem acısını. Dünya Savaşı’nın kendini hissettirdiği ortamda yaşanan deprem acıyı daha da katmerleştirir. Nazım Hikmet, Erzincan-Erzurum yöresinin türkülerine de atıfta bulunan şiirinde “Karın ortasından Erzincan ağlar” dizesini yazar.
Erzincan'da bir kuş var
Kanadında gümüş yok
Gitti yarim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy dağlar dağlar, dağlar...
Aldı ellerine kanlı başını
Karın ortasında Erzincan ağlar...
O ağlamasın da kimler ağlasın
Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer...
Yan yana sırt üstü yatan ölüler
akşam olur tandıramaz
ateşini yandıramaz
Gün ağarır şafak söker
kimsecikler gitmez suya
ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya
Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk lahzâda bitti yaşamak
Kimisi altı aylık,
kimisi sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek
kimisi mektup bekler
yan yana, sırt üstü yatan ölüler...
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
akpeynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı...
Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar
açıldı kuyular, kimse inemez
Erzincan Beygiri rahvandır amma;
ölüler ata binemez.
yan yana, sırt üstü yatan ölüler...
Edebiyat, toplumsal hafızanın en güçlü araçlarından biridir. Daha büyük acıların yaşanmaması adına 6 Şubat’ın da belleklere kazınmasını sağlayacak metinler mutlaka yazılmalı ve felaketlere karşı bilinci güçlendirmeli.
Mazlum Vesek