Türk şiirinin ‘Kaptan’ı Attila İlhan, 19 yıl önce 10 Ekim’de hayatını kaybetti. Geride bıraktığı edebi ve politik miras etkisini koruyor. İzmirli şairin izlerini aktarmaya çalışalım

Türkiye’de 1980 sonrası yıllarda çocukluğunu ve ilk gençliğini yaşamış kuşak, Attila İlhan’ı büyük ölçüde Ahmet Kaya bestelerinden tanıdı. Elbette Attila İlhan, son 150 yıllık Türkçe şiir birikiminin en önemli on ismi arasında sayılabilir. (Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Turgut Uyar, Attila İlhan, Melih Cevdet Anday, Necip Fazıl Kısakürek, Can Yücel, Murathan Mungan. Paranteze aldığım isimlerin bazıları kişisel olabilir. Ama yine dönemsel olarak müsavi kişiler yazılabilir). Ancak şiirin sokağa inmesi ya da daha çok eve girmesi yaygın kitleleri etkileyen müzikle daha mümkün olabiliyor. 

Söz gelimi buradan İbrahim Koçbaş’a soralım. Ahmet Kaya “Cinayet Saati” şiirini bestelemeseydi senin aklında bu kadar kalıcı olur muydu? Her üç haftada bir elbirliğiyle bütün gazeteye bu şiiri okur muyduk? Sanırım hak vereceksin bana?
Söz “Cinayet Saati”nden açılmışken biraz bunu konuşalım. 

Aslında bu şiirin tahlilini bence en güzel okuyacağımız eserlerden biri Ahmet Ümit’in “Beyoğlu”nun En Güzel Abisi” adlı romanıdır. Başkomiser Nevzat ve yazarın bir karşılaşmasında Ahmet Ümit biraz da kendisiyle alay ederek Nevzat’la tartışır. Polisiye roman yazmaktan söz ederler. Yanında arkadaşı Ayhan Bozkurt da vardır. Bu arada Attila İlhan’ın polisiye şiir yazdığını anlatır. Bu şiir “Cinayet Saati”dir. Şimdi bu şiiri kısmen okuyalım. 

“haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi/demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu/dört bıçak çekip vurdular dört kişi/yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu//deli cafer ismail tayfur ve şaşı/maktulün onbeş yıllık arkadaşı/üçü kamarot öteki aşçıbaşı/dört bıçak çekip vurdular dört kişi//cinayeti kör bir kayıkçı gördü/ben gördüm kulaklarım gördü/vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü/hiç biriniz orada yoktunuz”

Tabii şiiri ilk kez duyan herkes “cinayeti kör bir kayıkçı gördü” dizesini takılıyor. Saçmalığından söz eden olsa şiirin mısraı berceste bu dizedir. Kör birinin cinayet görmesi mümkün değilse de şair bunu mümkün kılıyor. Bir de bu dizelerin Ahmet Kaya sesiyle çınladığını düşünün. Hayır, bence açın bir daha dinleyin. 
Peki bu şiir ne anlama geliyor? Şiirden herkes istediğini anlayabilir ama şükürler olsun Attila İlhan “meraklısı” için kitapların arkasına bir şeyler yazıyor. Arka planı ile ilgili net bir şey söylemese de bakalım bu şiir için ne demiş. 

Yayımlandığı sıralar hayli tartışma konusu olan bir şiir. Bu şiirde, gerçek üstü imgeyi bir gerilim içeriğini vurgulamak için kullanıyorum. Yadırgandı. Ama bu şiirin tutulmasına, epeyce yayılmasına engel olmadı. (Cinayet Saati, Peter Bruveris tarafından Letonca’ya çevrildi, Ahmet Kaya besteledi ve kasete okudu).

BABA BEDRİ İLHAN’A SESLENİŞ

Bendeki Attila İlhan merakının bir kaynağı da babası şair Bedri İlhan için yazdığı “tarz-ı kadim” şiirdir. Lise 2 edebiyat kitabımızda okumuştum. Aslında bir çeşit kuşak çatışmasını anlatıyor gibidir. İlhan’ın şiiri yazdığı tarihi tam olarak bilmiyorum. Ama dizeler İlhan’ın işçi sınıfına inancının daha fazla olduğu zamana dairdir. Onun içindir ki ona göre yirminci yüzyılda tarz-ı kadim üzere gazel söylemek olacak şey değildir. Eski İzmir Valisi ve aynı zamanda şair olan babası Bedri İlhan’a bakalım şiirde nasıl seslenmiş:

“olmuyor neyleyim/olmuyor velinimetim efendim/olmuyor yirminci asırda/tarz-ı kadim üzre gazeller söylemek/beşiktaş'a yakın hanesi yerle yeksan oldu nedim'in/baki o enis-i dilden/bir yahya kemal kaldı hal-i hazırda/ayıptır efendim iç bade güzel sev demek/var ise akl-u şuurun/ayıptır bu zamanda yar deyip yar işitmek/kıvılcımlar kaymalı/insanlarım dedikçe şair kaleminden/zaten ömrümüz rüzgarlı sular gibi dalgalı/kimseler başlamaz medar-i maişet derdinden/kim okur kim dinler siham-i kazayı?/yalnız alıp verilir bir selam kalmıştır/nabi efendi'den// sen benim velinimetim efendim/ben senin hayr-ul-halef/sen vakt-i zamanında/uyan derdin uyan ey mest-i habinaz/uyan artık uyan/bense uyandım hab-i gafletten/uyan derim uyan ey esirler dünyası!”

DOĞU DÜNYASI VE İLHAN 

Attila İlhan öldüğünde üniversite 2’inci sınıf öğrencisiydim ve o sıralar fakültemizin gazetesi dahil çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazıyordum. Üniversite gazetesi için benden bir Attila İlhan yazısı istediklerinde vaktim çok yoktu ve sadece başlığını sevebileceğim bir yazı yazdım: “Sisler Bulvarı’nın Işığı Söndü”. Haftada bir yazı yazdığım Adana’da yayımlanan gazete içinse vaktim vardı ve hatıralar eşliğinde bir yazı yazmıştım. 
Öldüğü gün aklıma İzmir’de yerleşik olmadığım ama İzmir’e gidip geldiğim zamanlar geldi. İzmir’i çok seven ve İzmirliliği hep bir kimlik olmuş Attila İlhan’ı bu kentle anmamak mümkün değil. Ama ben ABD’nin Irak işgalini İzmir’de duydum. Aklıma İlhan’ın doğu dünyasının emperyalizme karşı mücadelesini anlatan şiirleri geldi.

“Lilişan” şiiri bunlardan biri:

“yangınlar alevinden geçip de gelen dost/yanar olmuş yüreğin, nar olmuş lilişan/sen insansın sen insansın sen insan/meydanlara seni heykel heykel dikmişiz/her destana dökülmüş boydan boya adın/kahraman demişiz meçhul asker demişiz/ismin mübarek cismin mübarek/alkış alkış kasideler sarmış boyunu/ağırbaşlı kitaplar senin adına/en yiğit besteler seni söyler/kuyruklu yıldız gibi nutuklar çekilmiş/her namına her şanına bayram günleri/mızıkalar ayak vurmuş beste beste/ örülmüş çelenkler aldan yeşilden/laleden sümbülden karanfilden/sen insansın lilişan iki milyar cansın/gemici ve rençber çırak ve uzman/elinde dümen yekesi süngü ve orak/dünyada şarkılar misali yaşayansın/sen insansın sen insansın sen insan”

SENARİST ALİ KAPTANOĞLU

Tabii bir de sinemacılığı var Attila İlhan’ın. Senaryolara Ali Kaptanoğlu imzasını atar. Türk şiirindeki kaptanlığı oradan geliyor herhalde. Lütfi Ömer Akad’ın yönetmenliğiyle Attila İlhan’ın bir senaryosu beyazperdeye yansırsa ne olur? O zaman 1959 yapımlı “Yalnızlar Rıhtımını” izleyin. Tabii Çolpan İlhan ve Sadri Alışık’ın efsane oyunculuklarına bakın. Şair eli değen filmin izlenmesi başka güzel oluyor.

İDELOJİ VE İLHAN

Attila İlhan, 16 yaşındayken Nazım Hikmet şiirleri yakalattığı için hapis yatar. Sosyalist bir şaire ilgi duymanın bedelini öder. Elbette Nazım Hikmet çizgisinden kopmadan ama onun dışında bir özgünlükle yoluna devam eder. Sosyalizmi savunusu hayatının sonuna kadar sürdü mü, bu tartışılır. Ama daha ulusalcı bir yere vardığı vakıadır. Ölümüne yakın daha ok Sultan Galiyev’i öven yazılar yazdı. Ancak şu bir gerçek ki daima düşünce dünyasının ve edebiyatın gündeminde kaldı. Ölümünü bazı gazeteler manşetten verdi. Bana kalırsa, Kemal Tahir’in düşüncelerindeki dönüşüme benzer ama daha tutarlı bir yerde kaldı. Tabii, bunda dünyayla kurduğu bağ ve tanıklıkları etkili oldu. 

Bendeki yeri ise şairliğidir. Ne de olsa “akşam olur mektuplar hasretlik söyler” ve zehir, pamuk ırgatları hâlâ onun şiirlerinden bestelenen şarkıları söylüyor.