‘BEN ÜÇÜNCÜ YAŞTAYIM’
Önce ‘teyze, amca, anne, baba’ kelimelerini duyarsınız. Şöyle bir irkilirsiniz. ‘Aaa, ne oluyor ‘dersiniz. ‘Ne zaman teyzesi, amcası oldum, ne ara yaşlandım’. Sonra rahatça taşıdığınız torbayı zorla alırlar elinizden, ‘teyze, yorulma sen, insanlık ölmedi ya!’. Merdiven basamaklarına tam adım atacakken biri tutar kolunuzdan çeker ‘aman anne dikkat, işte o anda kapaklanırsınız merdivenlere, sonra uğraş dur. Aslında herkes yardım etmek ister, çok nazikçe ama …
Siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Yaşlı mı? Ben hissetmiyorum. Siz de hissetmiyorsunuz eminim.
Yaş, yaşanan yılların toplamı değil midir? Rakamların artması, kimi zaman fizyolojik olarak sorunlar yaşatsa da ‘YAŞ’ın sahibi her şeyden önce artık bir bilgedir.
İngiliz tarihçi Peter Laslett (1915–2001), bilge kişilerin içinde bulunduğu yaş grubunu ‘üçüncü yaş’ olarak tanımlar ve ‘ÜÇÜNCÜ YAŞ, tüm yaşların doruk noktasıdır.’ der. Üçüncü yaş, çalışma yaşamının geride bırakıldığı, sorumlulukların, zorunlulukların azaldığı ya da tamamen bittiği yıllardır. Aslında bir canlanma dönemi, bir zirvedir üçüncü yaş.
Laslett, yaşamı dönemlere ayırır. Birinci yaş; bağımlılık, sosyalleşme, öğrenme, ikinci yaş; bağımsızlık, olgunluk, sorumluluk ve çalışma, üçüncü yaş ise zorunlu çalışmaların bittiği, kişisel başarı, tatmin ve özgür bir yaşamın başladığı dönemdir. Bu dönem önemli bir değişimin başlangıcıdır.
Üçüncü yaş, bireyin bilinçlenme ve kendi potansiyelinin farkına varma, bu farkındalıkla yeni öğrenmelere açılma yaşıdır, kişiye özgüdür ve yeni bir hikâye yazılır. Her hikâye, kahramanı gibi eşsizdir ve tektir. Kahraman yaşamını yeniden anlamlandırır, amaçlarını belirler ve onu amacına taşıyacak hedefleri tanımlar.
Felsefe yazılarıyla tanınan şair Samuel Ullman (1840–1924) ‘yaşın zihinsel bir durum ve zamanın geçişine karşı bir tutum olduğunu’ hatırlatır. Gerçekten de öyle değil midir? Sık sık birbirimize ’20 yaşında gibi hissediyorum’ demez miyiz? Yaşı, yaşanmışlıklar değil zihinsel canlılık, merak, öğrenme tutkusu belirler. Merakın heyecanı, öğrenmenin iştahı, fırsatları kucaklama isteği ve özgürlüğün neşesi tam da üçüncü yaşın özelliğidir.
Üçüncü yaş, itirazların başladığı sınırların kaldırıldığı yaştır. İlk itiraz toplumadır, ‘sen yaşlısın’ değerlendirmelerinedir. İkincisi ise kendimizedir. Bu döneme kadar yaptığımız kabullere, bu kabullerin bize dayattığı zorunluluklaradır. İşte bu itirazlarla değişim başlar.
Ullman’ın ‘hayatın kaleydoskopunda değişmeyen tek şey değişimdir’ sözü üçüncü yaş değişiminin tek kesinlik olduğunu gösteriyor. Ullman, ayrıca, birinci, ikinci yaşları geride bırakıp üçüncü yaşla başlayan bu değişim için kendi iç dünyamıza bakmamız, sahip olduğumuz güçlü yönlerimizin, değerlerimizin farkına varmamız, kendimize yeni bir amaç belirlememiz, amaca götüren hedeflerimizi şekillendirmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
Ben üçüncü yaştayım. Unuttuğum, unutturulan değerlerimi, güçlü yanlarımı bulup çıkardım, kendimi yeniden keşfettim, kendimi fark ettim, yaşamımı yeniden anlamlandırdım ve ne yapmak istediğime karar verdim, hiçbir dayatma, zorunluluk olmadan.
Peki siz?