Vatanımızın her bir köşesini düşman işgal etmişken, açlığın, yoksulluğun içindeki bir milletin kurtuluş mücadelesi vererek düşmanı vatandan atmasının üzerinden tam 100 yıl, bir asır geçti.
Siyaseten...
Vatanımızın her bir köşesini düşman işgal etmişken, açlığın, yoksulluğun içindeki bir milletin kurtuluş mücadelesi vererek düşmanı vatandan atmasının üzerinden tam 100 yıl, bir asır geçti.
Siyaseten gelebilecekleri en tepe noktalara gelen, siyasi kimlik sahipleri söylediklerini ölçerek, tartarak söylemek zorundadırlar.
Milletimizin birlik ve beraberliğini perçinleyen milli bayramlarımız ve yerel olarak şehirlerimizin kurtuluş günlerini kutlamakta nasıl bir sakınca olabilir?
TBMM başkanlığını yapmış bir şahsın, özetle; şehirlerin kurtuluşunun kutlanmasının yanlış olduğunu, sadece fetihlerin kutlanması gerektiğini, şehirlerin kurtuluş günlerini kutlayan ya da destekleyenlerin tarih bilmediğini söylemesi bu milleti yaralamıştır.
Önemli olan gençlerimize ve milletimize milli şuur verebilmektir.
Rahmetli Turgut Özal'ın Başbakanlığı döneminde ülkemizde incelemeler yapan Japon eğitimci heyeti Turgut Özal’ın huzuruna çıkar ve gençlerimize verilen eğitimin yetersizliğini; “Bu eğitimle gençlerinize millî şuur vermeniz mümkün değildir!” ifadeleriyle izah ederler.
“Peki, siz Japonlar gençlerinize millî şuuru nasıl veriyorsunuz, nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz ki bizim eğitimi yetersiz buluyorsunuz?” sorusu üzerine Japonlar; “Biz eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Önce çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir, robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki; “İşte gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız.” Sonra çocuklarımızı Hiroşima ve Nagazaki'ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve bu defa da onlara deriz ki; “Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi böyle yakar yıkar, bu hale getirirler. Ama birlik beraberlik içinde çalışırsanız, güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler…”
Siz de bir metrekareye bin merminin düştüğü Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı tarihi savaş alanları sizde. Çocuklarınızın ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile Çanakkale. Her Türk genci Çanakkale savaşlarının yapıldığı bölgeyi bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidirler. Kurtuluş Savaşımız da, şehirlerimizin kurtuluş günleri de Çanakkale zaferimiz gibi milli bilincin oluşmasında etkili olduğuna inanıyoruz.
Tabii keşke Yunan galip gelseydi felsefesini kendilerine şiar edinenlerden 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı ve şehirlerimizin kurtuluş günlerini anlamalarını beklemek hayalcilikten öteye gidemez.
8500 yaşındaki İzmir, kurtuluş gecesini milyonluk buluşmayla kutladı. Ve tarihe not düştü. Verilen mesajı alması gerekenler almış olmalı.
Milli mücadelede hayatlarını kaybetmiş olan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Ve 9 Eylül’de İzmir’e ilk giren süvari olma "şerefi" de Yüzbaşı Şeref’e nasip oldu. İzmirli soyadını aldı sonra... Yunanlar, çil yavrusu gibi Karaburun’a, Çeşme’ye kaçışırken, minarelerden ezan sesleri yükseliyordu, hiç olmadığı kadar coşkuyla.