Futbol oyun alanını sınırlayan çizgiler, oyunun nerede oynanacağını göstermenin yanı sıra, bir başka sınır daha çizer izleyenlerin dimağına. O da oyunun, kuranına veya kralına göre değil, kuralına göre oynanmasını sağlayanın salt hakemden ibaret olmadığı. Şimdi bunu okuyunca, belleğinize doluşmuş yerleşik alışkanlıklardan hareketle,“düdük kimde ise başkasının ne önemivar ” diyenleriniz olduğunu duyar gibiyim. Kuşkusuz, son kararın müsabakayı yöneten hakemin olması, çaldığı düdüğe tanımlanan güçten gelmekte. Buraya kadar tamam da, yönetme kavramını yalnızca düdüğün sahibi ile izah etmek bu çağ için biraz sığ kalmış bir düşünceye taşımaz mı bizleri? Kaldı ki her şeyi bilen kişi yalnız hakem olsa, neden bu güzel oyunu icat edenler sahanın iki tarafında kan ter içinde emek verecek başkalarına görev vermiş olsunlar? Yolların başlangıcına doğru bir seyahat yaparsak, çok yakın geçmişe kadar bir maçın üç hakeme emanet edildiğini görürüz ki bunlardan hakem dışında kalan diğer ikisine önce çizgi hakemi denmiş, ancak gün geçtikçe bu kimliğin oyundaki işlevi daha iyi anlaşılınca, kendisine elbette sonuna kadar hak edilmiş şu saygıdeğer unvan verilmiştir; yardımcı hakem.
Tribünde oturup sadece maça bakanlar pek göremez ama bir maç için görevlendirilen hakemin kader birliği yapacağı bu kimlik, onun görevi almasından itibaren yaşamaya başladığı kaygı yüklü sürecin önündeki ilk kalkandır. Çünkü sahaya giden yolda güven her şeyin başı, güvenin insanları taşıyacağı yer de başarı olunca, hakemin bir maça kafasında hiçbir kaygı duymadan çıkmasının önemli mihenk taşlarından birinin yardımcısı olmasından daha doğal bir şey olabilir mi?
BOŞ VERİN VAR’I
Boş verin siz VAR denileni. Yardımcı hakem, üç ileri bir geri derken, gerçeğe değil maçın enerjisine çizilen çizgilerden daha büyük katkı koyar sahaya. Başkaları nasıl sınıflandırırsa sınıflandırsın, ilk düdük çalınıncaya dek her maçın aynı değerde önemli ve zor olduğu hususunu her türlü tartışmanın dışında tutarsak, o andan sonra gereken bilgi, tecrübe ve beceri birikiminin, hakemin düdüğünden olduğu kadar yardımcı hakemin bayrağından da yansıdığını kabul etmeyecek kişilerin aklına şaşmak gerek. Maçta golü kaydeden oyuncuya gol pasını verene yaldızlı bir puan veriliyor, çoğu kez bu eylemi yere göğe sığdırılamıyorsa, hakemin kararına ışık tutacak olan bir bayrağı, elbette ki pozisyonun gereğine göre kaldıran veya kaldırmayan bilgeye kim bilir kaç puan verilmeli. İşin bu kısmını hiç düşünmüş müydünüz? Sanmam. Çünkü bütün dikkatiniz topun ayağında olduğu futbolcuda ve sadece takımınızın kazanmasındır. Şimdi “biz para verip maça geldik, yardımcı hakemi mi izleyelim” demenize biraz hak versem de madem futbol izliyorsunuz, belli bir bilince sahip olmanız açısından bendeniz de bir sefere özgü, saygılarımla talep ediyorum sizden. Deneyelim mi? Top onu ileriye doğru oynayacak son hücum oyuncusuna geldiği anda ona devamlı bakmayı sürdürmeyip sadece oradan gelecek bir sese kulağınızı vermek suretiyle topun atılma ihtimali olan yerdeki oyuncuların resmini çekin desem çok şey mi istemiş olurum? Zor mu? Eh zor ama artık sizin de bir farkınız olsun yani diğer izleyicilerden değil mi, yoksa ne anlamı kalıyor bilginin, bilgeliğin. Saatlerce oturup, ofsayt mı değil mi diye boş yere birbirinizin canını acıtacağınıza, şu söylediğimi bir kez deneyin yeter. Belki net anlatamama ihtimaline binaen tekrar ediyorum efendim. Önce göz ucuyla topla son kez oynama eylemine girişmiş hücum oyuncusuna baktıktan sonra, kulağınızı onun topa vuruşundan yükselecek sese emanet ederek bakışlarınızı herkesten farklı biçimde topun oynanacağı yere yöneltin. Bir kez olsun bunu başarabilirseniz, hem futbolu bilerek izlemiş olur, hem de anlamsız kavgalardan kurtulursunuz. Hele bir alışın, giderek çevrenizde kısmen de olsa “bilirkişi” olarak nitelenip, üstüne takdir bile alacaksınız. Çünkü bu sayede belki, gündelik yaşamda tek bir yere odaklanmanız veya algılarınızın yönetilmesi yüzünden çevredeki karelerde neler yaşandığından habersiz geçen anlarınızda gördükleriniz ile yetinmemiş olur, daha geniş bir bakış açısına dayalı olarak farklılaşmayı yakalarsınız.
DETAYA GİRDİM
Yardımcı hakemin tek görevi ofsayt mı ki bu detaylara girdim dersiniz? Elbette hayır. O, göz teması kurmak suretiyle bir topun, çizginin içinde mi dışında mı olduğunu, hakemin görüş açısı kapanmış ise pozisyonda penaltı olup olmadığını veya bir oyuncuya eylemi sebebiyle kart gösterilmesinin gerekli olup olmadığını sizin ve oyuncuların ruhu dahi duymadan hakeme işaret edebilir. Hatta bazen itiraza yeltenen sinirli oyuncuya sakin biçimde anlık bir kural dersini verebilir ki bu pro-aktif tavır ile olası problem hakeme doğru yol almadan çözülüverir. Tüm bunları görev aldığı alan itibariyle, bazen sırtındaki yedek kulübesinden yükselen kakofoniye, sıklıkla da tribünden gelen tehdit içerikli uğultuya veya arkadan vurmayı adamlık sayan zavallılar tarafından kafasına atılan cisimlere rağmen yapar. Yaşadığı cümle sıkıntıya karşın özveri ile dimdik duruşu, futbol sevgisiile kuralsızlığa karşı duran sabrın iç içe geçmesinin ötesinde, herkeste pek bulunmayan mangal gibi bir yürek taşıdığının göstergesidir. Size bugün anlatmaya çalıştığım kişi, ne bir yapay zeka ne ileri geri oynatılarak dakikalarca ekranına bakılan bir aygıt, ne de iş olsun diye çizgiler üzerinde koşuşturan biridir efendim. Yardımcı hakem, sahaya çıkan tüm oyuncular kadar saygı değer bir üyesidir futbolun. Sakın ola filmin esas oğlanı görünen hakemin en yakın arkadaşı falan zannetmeyiniz. O, futbol sahasındaki adalet temsilcilerinin sahaya koyduğu ortak bilinç ve emeğin bir parçası olduğu kadar, doğruyu bulmanın yanı sıra onu paylaşmayı kendine şiar edinmiş herkesin alçak gönüllü bir temsilcisidir. Ve gönül rahatlığı ile ilave edeyim ki yardımcı hakem doğaüstü bir varlık değil ve fakat tek başına verilen kararlardaki en ufak hatanın, takip eden süreçlere olan olumsuz yansımalarını ortadan kaldırma çabasına iyi bir örnek teşkil eden önemli bir denge unsurudur.