Yıllardır ülkemizde oynanan futbol ligi tiyatrosunun dükkan sahiplerini hepimiz seviyor, baş tacı ediyoruz. Neden etmeyelim ki, bir çağı aşkın zamandır seksenbeş milyonun takriben yüzde doksanının sevgisine mazhar olan, renklerini yüreklerden ruhlara dek her köşeye nakış gibi işlemiş değerli lokomotifler, futbolumuzun tarihine altın harflerle kazımamışlar mıdır isimlerini? Bugün ortada ”Türk futbolu” diye bir şey varsa, kurucusu, sürükleyicisi onlardır. Her biri özel oyuncular yetiştirmiş, unutulmaz başarılara imza atmış övünç kaynaklarımızdır. İnsanatasa yerine güzellikarmağan edenlere minnettar olunmaz mı hiç? Onlar kazandıkça, kendilerini hayatta bir kez olsun kazanmış sayanlarımızın duygularına vekaleten arz ediyorum şu cümleyi. Var olsunlar ve flamalarını sonsuza dek dalgalandırsınlar. Yalnız benim bir türlü anlamadığım o ki, meğer insanın koltuklarını kabartan böyle bir geçmişin bağrından kopmuş rüzgar ne kadar kuvvetliymiş ki, onunla bir defa yelken açılmaya görülsün haz deryasında. İhtimal bu yüzdendir, istisnasız her koşulda kazanma istekleri. Öte yandan haklarını yemek şöyle dursun, her birini ayrı ayrı gönülden takdir ve tebrik ettiğimiz, bazılarına yetiştiricilik anlamında şükran duyduğumuz vagonların büyük çoğunluğu, ligler arasında sıklıkla yolculuk yaptıklarından, bir türlü hepsini bir araya toplayıp ödüllendirme fırsatı olmadı. Zaten kimi kendi ekmeğini taştan çıkarıp, elde ettiği cüz’i başarılarla övünüp avundu, kimi sadece bu düzey yarışmanın keyfini duyarak birazcık oturup gitti ve pek de önemsemedi kuliste olup biteni. Hoş, farkında olsalar bile atlarını yeldeğirmenlerine doğru sürmek pek akıllıca gelmemiş de olabilir. Bu arada ister lokomotiflerde, isterse vagonlarda olsun, esasen biraz “ileri gidenler” olsalar bile, takımlara “ileri gelenler” sıfatı ile yönetici olduktan sonra “ileri geri” konuşmayı matah bir şey zanneden ve yine futbolu kendi ikballeri yahut siyaset için kullananlarıfutbolun haysiyeti adına dışladığımı da söylemeden geçmeyeyim.
MENTAL ANLAMDA
xEfendim, lokomotiflerimizin birbirlerini yedikleri saatlerden arta kalan zamanlarda, dıştan ayrı gibi görünse bile mental anlamda birlikte hareket ettikleri sabit. Seksen kişilik takım kurma hakkı verilse, neden seksen yabancı transferine izin yok diye gürler, ilk on bire neden on bir yabancı yazamıyoruz diye ayağa kaldırırlar ortalığı. Her nasılsa kaybettikleri maçların mutlaka kendileri dışında sebepleri vardır. Allah için, çok tarafsız kalemşörlerimize göre zaten rakip hiç ağız tadı ile kazanmaz, onlar hep hakem yahut sair dış etkenler yüzünden kaybederler. Şu yaşıma geldim henüz rastlamadım ama bakın bir gün” vagon lokomotifi ezdi” gibi bir manşet görsem kurban kesip, sadaka dağıtacağım. Bu noktada muhterem vagonlara da bir sorum olacak. Ey muhteremler! Siz bu haksız rekabet ortamında, hala daha eşit şartlarda yarışıldığını düşünüyor musunuz? Yoksa yüzde doksan spora karşı üç ve ötekiler romanından sahneye konmuş eserdeki rolünüzle en iyi yardımcı oyuncu ödülüne fit olmak yeterli mi sizin için? Düşünün ve kendinizin farkına varın artık. Diyelim hepiniz çekildiniz bu tiyatro sahnesinden, kendi aralarında hangi piyesi, kaç yüzyıl oynayacaklar birbirleri ile? Bana istediğiniz kadar söylenebilirsiniz ama güneş balçıkla sıvanmaz. Yabancı takımlarla rekabet ve futbolumuzun kalitesinin gelişmesi için pahalı transfer masalını döne döne önümüze koyanlar, yıllardır şampiyonluk yıldızlarına yıldız katmak uğruna altyapının harcanmasına sessiz kalıp gençlerimizin önünü kesmekten bıkmadılar mı?
HODRİ MEYDAN!
Her nasılsa aralarından tek tük filizlenmişleri yere göğe sığdıramayarak zevahirin kurtarılmaya çalışılmasının kime ne yararı var ki? Hele alt yapınızdaki oyuncunun, şans verilmemesi yüzünden ekmek aramaya gittiği bir takımdan, onun kumaşını görmüş dünya devine transfer oluyorsa, acaba siz mi yanlışsınız, el âlem mi? Bu itibarla değerli lokomotiflere hodri meydan! Uluslararası arenada sizin fersah fersah önünüzde bulunanlar yazıyor da, siz yazabiliyor musunuz ilk on birinize alt yapınızdan altı-yedi oyuncu? Ya da yönetmeliğe konmasını sağlayabiliyor musunuz esame listesindeki yirmi bir oyuncunun en az onunun alt yapıdan olması şartını? Her maçtan sonra,”ondan şikayet bundan şikayet” şarkısını söylemekten vazgeçebilir misiniz? Hadi madem büyüksünüz, doymuş olmalısınız artık zaferlere. Öyle ise var mısınız, Türk futbolunun geleceği adına hırslarınızı bir süreliğine erteleyip altyapı devrimi yapmaya? Yanıtınız “senin dünyadan haberin yok, büyük olmanın tek şartı gücü bir şekilde elinde bulundurmaktır” ise ne diyeyim, yıldızınız, yaldızınız bol olsun efendim. ”Saadet parayla olur”dan yola çıkarak dilediğiniz kadarını omuzlarınıza takınız dilediğiniz kadarını formanıza sürünüz. Yalnız dikkat edin, sizden kuvvetli esecek ilk rüzgarda dökülmesin ilk şiddetli yağmurda silinmesinler, yoksa fena madara olursunuz. Ancak olur da yanıtınız “varız “ise hiç şüpheniz olmasın, sizi izleyen vagon olmaktan gurur duyacaktır ötekiler. Çünkü o vakit, hak edeceğiniz saygı, birlik ve beraberlik içinde doğru hedeflere yolculukta demektir lig trenimiz. Daha çok şey yazabilirim ama izninizle şimdi istasyona yetişmem gerek. Hem büyüklerim bana dediler ki: “Tren seni beklemez, sen treni bekle”. Ben de gidip bakacağım lokomotifler ile vagonların kancaları yürekten bağlı mı değil mi yekdiğerine siz de gelin. Gelin ki futbolumuzun güzel gelecek yarınları adına,“cümleten hayırlı yolculuklar ” diyerek el sallayalım hepsine, bir kez olsun büyük küçük ayırmadan.