Soyunma odasından yeşil sahaya doğru yürüyen ilk on bir, futbol arenasında her hafta yeniden sergilenen bir piyesin, hafta boyunca  yapılmış tüm provalarının sonrasında sahnede olmayı hak edenlerden oluşur. Bu seçimde muhakkak ki geçmiş maçlardaki başarılı performanslar da göz önünde tutulmuştur. Aslanın ağzındaki formayı sırtlarına geçirmiş olarak seremoniye dizildikleri vakit gözlerinden yansıyan ışıltı ve gururun betimlenmesi oldukça zordur. Onlar öncelikli temsilcileridir artık, takımın ve uğruna neyi var neyi yoksa fedaya hazır olduğunu haykıran taraftarın. Hepinizin dikkati üzerlerinde  olduğu sırada ise saha kenarında ağır ağır yürüyen başka birileri de, sessizce otururlar kendileri için ayrılmış özel bir bölüme. Yedek kulübesinin misafirleri.  

Kimler kimler yoktur ki orada. Geceler boyunca uyumadan oyun planını yapmış ve maçı her saniye bir satranç oyuncusu gibi yaşayan teknik direktörden ,  göremediğini kendisine söyleyecek yardımcı antrenörlere, oyuncuların sağlığından sorumlu bir doktordan, olası sakatlıkta doktorun kontrolünde ilk müdahaleyi yapacak ve maç öncesi oyuncuları maça hazırlayan masöre, idari konulardan sorumlu bir yöneticiden, her kıyafeti titizlikle hazır etmek zorunda olan malzemeciye ve elbette oyunun kaderine etki etmek için sıranın kendisine gelmesini sabırsızlıkla bekleyen yedek oyunculara kadar  kimler kimler.. 

BEŞ HARFLİ DEĞİL!

Şimdi diyeceksiniz ki biz maça geldik, bizi sahadaki oyun ilgilendiriyor, ne önemi var bu kadar teferruatın? Öyle demeyiniz. Takım dediğiniz sadece beş harfli bir sözcük olmayıp anlamlı bir bütündür. Ve  kolay değildir takım olmak, yan yana getirseniz bile en pahallısından öğelerini. Başarı dediğimiz ancak  takım ruhunu hissedenlerin hakkıdır. Tıpkı yaşamdaki gibi. Bir takımda yıldız oyuncu olabilir, onun yetenekleri herkesten farklı ve üstün olabilir, ancak takım topu ona taşıyamadıktan veya taşısa bile yıldızımız sonucu değiştiremedikten sonra, neye  yarar ki omuzlarındaki  pırıltılı apoletler. Hele ki  rakibin acımasız  bir tekmesi ile oyundan çıkmak zorunda kalırsa ne olacaktır? Yandı gülüm keten helvası mı? Hayır. İşte teknik direktörün bakışlarının yedek kulübesine çevrildiği o an, bütün yedek oyuncuların kalp atışlarının doruklarda dolaştığı andır. Derken oyun durur ve çok kısa zaman diliminde hummalı bir hazırlık başlar yedek kulübesinde. Doktor ve masör saha dışına alınan sakat oyuncu ile ilgilenirken, idari sorumlu değişiklik kağıdını alelacele hazırlayıp dördüncü hakeme götürür. Malzemeci değişecek oyuncuya tekmelikleri uzatır ve başka bir ihtiyacı olup olmadığını sorar. Heyecan içinde hazırlığını sürdüren oyuncu ise  yanına gelen yardımcı antrenörün elindeki kağıda çizili görev yerine bakmakta ve yapması gerekenleri dinlemektedir. Kısacası, el birliği ile yeniden kenetlenir orada takım. Sakatlanan arkadaşın üzüntüsü paylaşılıp, yeni girene moral verilir mutlaka. Paylaşmak, her derdin çaresi olduğu gibi, her başarının harcında önemli bir yer tutmaz mı? Hele bu kadar çabanın ardından, maç yeniden başladığında bir de gol gelirse eğer, siz orada görün işte takım olmanın keyfini. 

Sevinç yumağının bir parçası olabilmek için muhteşem bir  duygu patlaması eşliğinde hep birlikte koşulur taç çizgisine dek. Yedek kulübesi bir başka  yansımasıdır futbolun, insan yaşamına gösterdiği gerçekler yönünden. Her zaman her yerde birinci olamaz, her davayı kazanamaz, her sevgiyi mutlaka bir sonuca bağlayamazsınız. Yaşamış olmanız yeterlidir yüreğinizde filizlenen bir aşkı doyasıya kendinizi insan olarak hissetmeniz için. Bir bütünün saygıdeğer parçalarından olmak adına verdiğiniz emekler, gösterdiğiniz çabalar da sonu zaferle bitmese bile önemli bir değer içerir hiç şüphesiz.  İhtiyacınız olan tek şey kendinizle konuşmaktır  ara sıra, başkalarının size tanımladığı ve kuru ezber olarak nitelenen şeyleri reddederek peşinen. Sizin gibi düşünen, tek bir hedef etrafında sayısız fedakarlıklarla birleşen insanların oturduğu yedek kulübesinde oturmanın dahi bir büyük onur olduğunu hiç unutmadan. Şimdi bu hikayenin sonu nereye varacak diye düşündüğünüzü hissetmekteyim. Diyeceğim o ki ben, her başarının ardında, inanç  paydasında birleşmiş nice emek, nice bilgi ve nice   karşılıksız aşk görürüm. Ve  beklenen golü atınca, herkesten önce yedek kulübesine doğru koşan oyuncuya büyük bir saygı duyulmasını isterim hep. Sizlere de hassaten önermek isterim bu anı dikkatle izlemenizi. Çünkü eminim  ki mutluluğun resminin en güzel renkleri, tek bir koşulu dahi olmayan  sonsuz sevgi ile birbirlerine sarılmayı bilenlerin yüzlerinde görülür.