Bugün - deyim yerinde ise eğer-  bir cesur yürekten söz edeceğim. Eğer dediğime bakmayın siz, deyim tam da yerinde aslında. Bir çoğumuzun adalet anlayışı biraz sığ ve bencil olduğundan ötürü kararları sürekli sorgulanandır hakem. O , iki tur yürüdüğünüzde yorulacağınız koskoca futbol sahasında doksan dakika boyunca kan ter içinde koşarken, ne kolaydır ah verdiği kararlar hakkında ahkâm kesmek. Maçı  izlerken, hayatın doğal akışına uygun olarak  sadece topun bulunduğu noktaya odaklandığınız  sırada yani, hakem sahadaki   kırk bir değişik ögeyi kontrol ederek, her yerde olmak zorundadır. Üstelik kararı saniyeler içinde vermek ve gök gürültüsünü andıran tepkileri göğüslemek de cabası.

Kaçınız bir futbol sahasındaki iki kale arasında göstermelik de olsa üç beş dakika koştu bilmiyorum ama diyelim ki bu şansı buldunuz. İlk düdüğünüzle birlikte kulaklarınıza ulaşacak uğultu yüzünden nerede olduğunuzu unutacağınıza ve beyninizin  şu soru yağmuruna muhatap olacağına emin olunuz.  ”Kim ne yöne atak yapıyor? “  

“Neler oluyor saha kenarında?”  

“Şu tribünde avaz avaz haykıran insanların derdi nedir  Allah aşkına ?“

“Neden  bir düdüğümde sahanın  bir yarısı, bir başkasında diğer yarısı bu denli  yüksek perdeden tepkili?

“ Birden çevreme üşüşen ve hep bir ağızdan bağıran  futbolcular ne yapmak istiyorlar böyle ne oldu ki ? ..  

“Taç çizgisinin üzerinde   “sürekli hocam hocam diye haykırarak bayrağını sallayan yardımcı hakemin derdi ne böyle ?  

“Nefesim tükenecek şimdi koşarken  .”  “Dedikleri kadar var, zormuş, zormuş gerçekten”  …

Bakın işte o andan itibaren, öteden beri bellediğiniz kurallar ile sahada hızla gelişen olaylar ve yaşanan şaşkınlıklar arasında, bir oraya bir buraya  savrulmaya başlayacağınızı garanti edebilirim. Ne ki her  kararı doğru  verebilesiniz. Gördüğünüz ihlale düdük çalmak ve kimsenin kimseye hakkının geçmemesini sağlamak için nefes nefese koşarken, kimse sizin ne yaşadığınızı   hayal bile edemeyecektir. Öyle ya, arzu edildiği üzere, doğru karar verebilmek için  yakınına geldiğiniz pozisyonu süzmeye çalışırken, topun tek bir güçlü vuruşla diğer sahaya, yani sizden alabildiğince uzağa gönderildiği anda  ne yapabileceğinizi düşünüyorsunuz ?  Hele bir de buna “bir zahmet tarif ediver  bakalım ofsaytı” dediğiniz vakit köşe bucak cümle arayan kerametleri kendilerinden menkul futbol kalemşörlerinin, bu kadar emeğinize rağmen sizi yerden yere vurması eklendiğinde, neler hissedeceksiniz bakalım.  

Anlatmaya çalıştığım bu kaygılı sürecin, yıllarca süren eğitim ve deneyim sonrasında azaldığı sabit. Ancak tiyatro sahnesinin tozuna aşık her sanatçının yaşadığı sahne heyecanı benzeri, hiç bir zaman bitmediği de başka  bir gerçek. Çünkü kolay yetişmiyor bir hakem bilesiniz. Kimilerinin dışarıdan kimilerinin de  içeriden,  kâh kıskançlık, kâh menfaatleri haleldar oldu diye  tek bir cümle ile yok etmeye çalıştığı bu saygın kimliğin, sahada hiç bir baskıya boyun eğmeden karşı dimdik durması biraz zaman almaktadır haliyle. Haklısınız, kararlar oyun kurallarına uygun olmalıdır, lakin futbol öyle basma kalıp bir şey olmadığından ötürü asıl olan, hakemin belleğinin  imbiğinden süzerek yorumlayacağı kuralların ruhudur, sizin gönlünüzün  istedikleri değil. Ve yaşam tarzının, hayata bakışının ne denli üst seviyede olması ile ilgilidir yorumlama yeteneği. Zira kuralları salt yazıldığı şekli ile uygularsanız, ortada ne maç kalır,  ne temaşa ne de futbolun şiirsel güzelliği.

‘HATA YAPMAZ MI?’

Peki  doğruyu ararken hata yapmaz mı hiç? Bu kez yanıtı siz verin isterseniz  ama dürüstçe, işin kolayına kaçmadan ve laf kalabalığına yönelmeden. Soru basit, yanıtta basit olsun lütfen. Siz maçınızı keyifle izlerken biri gelip aniden  önünüzde dursa ve  doğal olarak sahayı göremeseniz, sahada yaşanan o kısacık zaman dilimine sıkışmış bir olayla ilgili olarak hangi kararı verirsiniz? Bu kez lafı fazla uzatmadan söyleyeyim ki kastı yoktur hiç bir hakemin.  
Hatta bir adım daha  ileri gideyim, yerine göre düdük çalmak veya çalmamakla suçladığınız kişinin, bulunduğu açıdan neyi görüp görmediğini yahut hangi gerekçe ile bu kararı verdiğini  yargılamaya hakkınız yok. Büyük çoğunluğunun ekonomik sıkıntı  ile suyun üzerinde kalmaya çalıştığı bir ülkede, kendisine,     belki de tam  teşekküllü hastaneler, eğitim kurumları  yapılacak veya binlerce  sporcu yetiştirilebilecek değerde rakamlar ödenmiş olan kendi oyuncunuzun   boş kaleye yuvarlayamadığı topun, şık bir takım elbise giymekten ibaret  başarısız, basiretsiz  yöneticiliğin ve burada sayamadığım daha bir çok sebebe   bağlanabilecek mağlubiyetlerin suçunu hakeme yüklemeye çalışmanız hiç ama hiç adil değil, bilesiniz.  

Bu itibarla sizden en kalbi duygularımla  bir ricam olacak. Var olanı sabırla korumak, geliştirmek ve daha iyi olması için destek vermek yerine, sadece yıkıp  kendi gönlünüzün istediği sonuçların oluşması adına çıktığınız acımasız eleştiri yolunda yürürken, adına  ” güven “  denilenin,  hakemin dürüstlüğüne ve saygın kimliğine emanet edilmiş olduğunu ve onun da bunu onurla taşıyabilmek için, belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiniz emek ve fedakarlıklarla elinden gelenin fazlasını yapmaya gayret ettiğini hiç ama hiç  unutmayınız. Yeri gelmişken  söyleyeyim. Hani  kimileri kendi ayıplarını örtmek ve kayıplarına mazeret bulmak adına,  “hakem şu takımı tutar”  diyerek kolayca çıkıverirler ya işin içinden, siz hiç merak buyurmayınız efendim.    

Hakem  takım tutar, taraf tutmaz.