1984’ten bu yana 40 yıldır Türk Milleti ve vatanına kasteden bölücü terörün tasfiyesi bir kez daha gündemde. Hiç de kendisinden beklenmeyen biçimde ortaya atan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bile gelişmelerin hızından başının döndüğünden eminim.
1984’te Eruh Baskını ile kendini gösteren bölücü terör örgütü ve onun eli kanlı bebek katili elebaşı, 40 yılda tahmini rakamlara göre, asker, polis, köy korucusu, öğretmen ve mühendis demeden yetişmiş binlerce insanımızı gözünü kırpmadan katletti. Tıpkı ermeni terör örgütü ASALA’nın dış elçiliklerimizde gerçekleştirdiği suikastler gibi. Onlar ortadan kayboldu, bu kez bölücü terör ortaya çıktı.
Geçen o 40 yılda, Başbağlar, Pınarcık, Güçlükonak, Dörtbölük ve nicelerini katliamlarını yaşadık. Başlıcaları olan bu katliamların, kırsalda ve kentlerde onlarcası yaşandı. Bu kanlı eylemlerde masum yüzlerce insanlarımızı kaybettik, binlercesi de yaralandı.
Bölücü terör olanca hızıyla sürerken, Suriye’deki Bekaa Vadisi’nde yuvalanan Bölücübaşı, Türkiye’nin çıkış göstermesi ile o vadiden çıkartıldı. Önce ülke ülke dolaştırıldı sonunda da Kenya’da Türk Makamlarına teslim edildi. Türkiye’ye getirilirken de “Memlekete Hoş geldin” denilerek uyandırıldı. O anlarda, “Türkiye için her şeyi yapmaya hazırım” deyiverdi.
Güya pişmanlık ifade eden bu cümleler, İmralı’daki mahkemede de tekrarlanmasına rağmen hayata geçmedi. Kalemi kırılarak idama mahkum edilen Bölücübaşı, ne hikmetse yargılandığı adada ömür boyu hücre hapsinde tutuluyor. O gün MHP’nin de ortağı olan Koalisyon Hükümeti, kalemi kırılan Bölücübaşını idam etmekten nedense imtina etti. İşi bitirip, bölücülüğün defterini düremedi. Kamuoyuna yansıyanlarda ise ABD tarafından idam edilmemek üzere teslim edilmiş ve hücresinde iddialara göre adeta beyler gibi yaşatılmıştı.
O oradaki hayatını sürdürürken, eli kanlı örgütü eylemlerine devam etti. Sınır karakollarını bastı, kentlerde eylemler düzenledi yaktı yıktı. 1 Mayıslar bile onlar yüzünden barış değil savaşa döndü.
16 Temmuz 2014’te, yani bundan 10 yıl önce “Bölücü terörün bitirilmesi gayesi” ile başlatılan “Çözüm Süreci” onca çaba ve gayrete rağmen başarıya ulaşamadı, nihayetinde “Hendek Olayları” olarak bilinen başta Diyarbakır olmak üzere bölgenin birçok ilinde terör örgütünün süreci suistimal etmesiyle giriştiği başkaldırı, asker-polis yüzlerce vatan evladının şehadeti ile sonlandı.
Bütün bunlar olurken, Bölücübaşı sesini bile çıkarmadı. Aksine içeriden devlete ve millete hayasızca meydan okudu. Eli kanlı örgütü ve onun siyasi uzantıları, “…. sizi tükürüğü ile boğar” ve “Mustafa Kemal’lin askerleriyiz diyenler …. sürüsüdür” diyerek bu meydan okumaya level atlattırdı. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti’nin mecliste vatanın birlik ve beraberliği ve bütünlüğü ile ilgili yemin eden vekilleri tüm bu gelişmeler karşısında sessiz kalmayı yeğledi. Bir tek Bölücübaşı’nın heykelini dikeceklerini ilan eden şahıs hala içeride.
Bölücü örgütün, FETÖ terör örgütü ile bağlantıları ve yurt dışındaki eli kanlı ikizlerine ne demek lazım bilemiyorum. İşte tüm bunlar hafızalarda taptaze dururken, Bölücübaşı’nın Meclise davet edilip, eli kanlı teröristlerine silah bırakma çağrısı yaptırılmaya kalkışılması ne kadar samimi bir davranış onu anlamak bir hayli güç. 2.Çözüm Süreci gibi görülen bu olayda elbette Türk Devleti’nin hesap ettiği şeyler vardır. Ancak bu hassas konuda oldukça itina göstermek elzemdir. “Kan kusup kızılcık şerbeti içtik mi diyeceğiz” demek mi gerekiyor. Ya onlarca verilen şehit ve onların aileleri ile gazilerimiz buna ne diyecek? Umarım tüm bunlar düşünülmüştür. Yoksa yeni bir çözüm süreci faciası kaçınılmaz olur ki, buna kimse tahammül edemez…