Haftasonu 10 Kasım’dı. Vatanın düşman işgalinden kurtarılmasını sağlayan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurarak, onu Türk Milletine ve gençliğe emanet eden Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete irtihalininin 86. yıldönümünde Atamızı minnet, şükran ve özlemle andık. Ülkenin dört bir yanındaki törenler, dünyanın tüm uluslarının saygı duyduğu liderimiz olarak Atamızın ne kadar çok sevildiğinin kanıtıydı.
Gazi meclisten, cumhuriyete, ınkılaplara, dünya ile olan saygın ilişkilere ve yapılan anlaşmalara kadar Büyük Atatürk’ün izlediği yol ve politikalar bizleri bu günlere getirmiştir. Ekonomide İzmir İktisat Kongresi ile başlayan süreç, ardı ardına inşa edilen fabrikalar, “karma ekonomi” adı verilen devlet-özel sektör iş birliği, bu ülkeyi yokluk ve fakirliğin pençesinden kurtarmış, yerli ve milli kalkınma sayesinde, 60 yılı aşkın sürede ayakta durmamızı sağlamıştır.
Yapılan tüm bu işler, Gazi Mustafa Kemal’in engin düşünce ve hoşgörüsü ile hayata geçirilirken, hasta olup yatağa düşmesi ve nihayetinde 10 Kasım 1938 sabahı saat 09.05’te daha çok erken yaşta, 57’sinde hayata gözlerini yumması ile genç Türkiye Cumhuriyeti tarihe damgasını vurmuş çok önemli bir devlet adamını da yitirmiştir. Hayatının yarısından fazlasını savaş alanlarında tamamlayan Atatürk, en azından bugünkü liderler gibi bir 30 yıl daha yaşasaydı, düşünün bir keder Türkiye Cumhuriyeti nerelere gelirdi.
Bugün daha yeni yaptığımız, uçaklar, İHA ve SİHA’lar ta to zamandan yapılmış olur, yerli marka otomobilimiz “benzin konulmama” azizliğine uğramaz, tankımızı, tüfeğimizi çoktan yapmış olurduk. Ve maalesef ki, artık bugün aslında hiçbir işe yaramadığı, hatta bizim ilerlememizi kontrol altında tutmak gibi “gizli” bir görevi olduğuna emin olduğum NATO’ya girmez, 1950’lerden 2024’e dile kolay 74 sene boyunca, Marshall yardımları ile bilerek yerimizde saydırılmazdık.
Atamız, döneminde, Türkiye-İran-Irak ve Pakistan’ın üyesi olduğu CENTO adında bir pakt kurmuş ve böylece Sovvetler tehlikesine karşı tedbir almıştır. Bence Gazi, eğer sağ olsaydı, asla Türkiye’yi emperyalistlerin aparatı olarak kullanılan NATO’ya girilmesine izin vermezdi. Çünkü NATO demek, başta ABD olmak üzere, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi emperyalist ülkelerin menfaatlerini koruyan bir savaş örgütüdür.
Bizi daima, “NATO’nun en kuvvetli ordusu” diyerek (ki elbette gerçekte öyledir) pohpohlayan NATO devletleri ve bilhassa ABD, ittifakın görevleri arasında olan 5.madde’yi asla ve asla uygulamamış, 40-50 yıldır başımıza bela olan bölücü terörü önce içeride ve şimdi de dışarıda desteklemeye devam etmiş ve etmektedir. Hatta, ülke insanına “sözde din alimi” diye bellettirilen, ama 15 Temmuz 2016 gecesi bütün foyası ortaya çıkan FETÖ elebaşının 1940’lardan itibaren nasıl bir yılan gibi milletin arasına, NATO ve gizli Gladyosu tarafından sokulduğu da anlaşılmıştır.
Kısacası, Yüce Atatürk’ün genç yaşta aramızdan ayrılması ile Türk Inkılabı her alanda durdurulmuş, ülke bir müddet yerinde saymış, ardından sağ-sol davaları ile oyalanmış, akabinde bölücülük belası başımıza sarılmış, darbeler, ekonomik krizlerle her 10 yılda bir frene basılmıştır. Bugün de büyük bir buhran yaşadığımızı malumdur. Evet doğrudur. Ancak sebeplerine bakmak lazımdır. 20 yılı aşan bir iktidar süreci, bazı şeyleri yıpratmıştır. Ancak dünyanın ve özellikle bölgemize baktığımızda, Türkiyemiz bir istikrar adasıdır. Bunun değerini bilmek zorundayız ve mecburuz.