Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri arasında gelir eşitsizliğinin en fazla olduğu ülke unvanını geçen yıl da korumayı başardı. Pandemi sonrasında hızla artan döviz kuru, artan bütçe açığı, bozulan fiyat istikrarı derken yoksulluk ülkemizin kaderine dönüşmüş gibi görünüyor maalesef.

Hükümetin ekonomi alanında attığı adımlar, yüksek enflasyonu düşürme çabası ile asgari ücret artışının yıl sonuna ertelenmesi, döviz kuruna bağlı olarak eriyen maaşları artık yaşanılmaz hale getirdi.

Türkiye’deki veriler en zengin yüzde 5'lik grubun ortalama gelirinin en yoksul yüzde 5'lik grubun 31 katı düzeyinde olduğunu gösteriyor. Bankacılık sektörü kar rekoru kırıyor, işveren gelirleri tüm gelirlerden daha fazla artıyor, kadınların ortalama gelir düzeyi erkeklerle karşılaştırıldığında ortalama gelirin yüzde 21 gerisine düşmüş durumda.

Birkaç gün önce İzmir’in Selçuk ilçesinde eşi cezaevinde olan, beş çocuk annesi bir kadının hurda toplamak üzere evinden ayrılmasının ardından yaşanan yangın ve hayattan kopan 5 çocuk ülke gündeminde kendine yer bulmayı başarsa da çözüm konuşulmak istendiğinde tartışma bir yere varmıyor.

Derin yoksulluk toplumsal psikolojiyi olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Kredi kartı, tüketici kredisi gibi borçlardaki hızlı artış ve bankaların takibe düşen alacaklarının sayısının dengesiz çıkışı toplumsal yapıdaki borç sarmalını çok net bir biçimde gösteriyor bizlere.

Türkiye’nin uzun yıllardır baş belası olan gıda enflasyonu konusunda da Türkiye, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen, yaşanmayan bir artışla karşı karşıya.

GIDA ENFLASYONUNDA ZİRVEDEYİZ

İstanbul Planlama Ajansı (İPA) verilerine göre ülkemiz gıda enflasyonunda Avrupa’da zirvede, dünyada 4’üncü sırada. Dünya genelinde gıda enflasyonu ile yarıştığımız üç ülke ise Arjantin, Zimbabve, Güney Sudan.

Yüksek gıda enflasyonunun mağduru ise sabit gelirliler, emekliler ve gündelik işlerde çalışan kesim oluyor. Bugün alınan gıda maddesini bir sonraki gün neredeyse aynı fiyata bulmak mümkün değil. 

Asgari ücretli kesimi bir kenarı koyarsak öğretmeni, doktoru, memuru dahi büyük şehirlerde yaşamak istemiyor. Muğla’nın Bodrum ilçesinde lojman sorunu ve artan kira fiyatları nedeniyle memurlar barınma sorununu çözemeyince birçoğu başka şehirlere tayin isteyerek daha ekonomik bir yaşamın peşine düşmeye başlamış.

İstanbul’un birçok ilçesinde de memurlar yüksek kira ve yaşam maliyetleri nedeniyle sıkıntılı günler geçiriyor. Kiraların son 4 yılda yüzde 570 arttığı ülkemizde bu yıl başını sokacak bir ev bulanlar seneye 1.5 katına çıkma ihtimali olan kiraları nasıl karşılayacakları kara kara düşünüyor.

Hiç evi olmayan, hanesine tek maaş giren kişilere yönelik sosyal konut seferberliğinin çok acil büyük şehirlerden başlatılması şart. Toplumun sesini duymak için faciaların yaşanması beklenmemeli.