Dünya nereye doğru gidiyor? Kıyamete mi? Çoğu kimse bunun emarelerinin ortaya çıktığı görüşünde. Geleceği ise ancak Allah bilir. Biz insanların, yaşanan olaylara bakıp akıl yürütmesi, sadece ve sadece gelecek endişesindendir.

Dün Cumhuriyetimizin 101.yılını yine coşkuyla kutladık. Kurtuluş Savaşı ile ülkeyi düşman işgalinden kurtarıp, “Türk Milleti’nin karakterine en uygun yönetim şekli Cumhuriyettir” diyerek 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan eden Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bir kez daha minnet ve şükran borçluyuz ki, O’nu çok özlüyoruz.

Dünyada yönetim şekli olarak birçok cumhuriyet var. İran’dan tutun da Avrupa’daki ülkelere kadar demokratiğinden İslam cumhuriyetine çok sayıda millet bu idarelerle yönetiliyor. Birleşmiş Milletler’e göre ise 206 demokratik ülke var. Tabii ki Afrika’da irili ufaklı kabile devletleri bile buna dahil ediliyor bu durumda.
Ama ben inanıyorum ki, dünyada cumhuriyetle yönetilen en demokratik ülke Türkiyemiz. Yine Ulu Önder’in, “Yurtta sulh dünyada sulh” özdeyişinde vücut bulan ilkesi gereği, kendinden başka milletlere saygı ve sevgi duyan, zor zamanlarında kucak açan yegane ülke ve millet biziz. Siz bakmayın ülke içindeki siyasi tartışmalara. Günü geldiğinde kenetlenir, vatanımızı ve cumhuriyetimizi canı gönülden savunuruz.

Aslında 101 yaşındaki Cumhuriyetimiz çok badireler atlatmış, ama bu vefalı millet sayesinde bugüne kadar ayakta durmasını bilmiştir. 40’lardaki siyasi çalkantılar, bir Başbakan’ın idama gönderildiği kanlı 60 ihtilali, ardından 70’lerdeki sağ-sol kavgaları ve nihayetinde 12 Eylül Darbesi, ardı ardına gelen ekonomik krizler ve terör olayları ve son olarak da 15 Temmuz 2016’daki FETÖ’nün Hain Kalkışması. Tüm bunlar Türk vatanına demokrasisine ve Cumhuriyet rejimine karşı yapılan sabotajlardı.

Bu millet tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, yine azmi ve kararı karşısında bu badireleri atlatmış, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejimine sahip çıkmış, zaman zaman aksaklıklar da olsa, yine Cumhuriyetin getirdiği hak ve özgürlükler sayesinde yolunda ilerlemeye devam etmiştir. Türk Milleti’ni bu yoldan döndürmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. O nedenledir ki, Ulu Önder Atatürk, milletimize “Cumhuriyeti biz kurduk, onu koruyup yüceltecek sizlersiniz” diyerek, yürümemiz gereken yolu işaret etmiştir.

Evet bu ülkede zaman zaman haksızlıklar, yanlışlıklar yaşanmıyor mu? Elbette yaşanıyor. Ancak tüm bunlar, vatanın ve milletin birlik ve beraberliği, Cumhuriyetin korunup kollanmasına halel getirecek olaylar değildir. Devletimizin ve Cumhuriyetimizin bekası yolunda, birbirimize güvenmemiz, el ele vermemiz, içimizdeki kırgınlık ve kavgaları bir kenara bırakmamız şarttır. 

Ülkemiz, ekonomik sıkıntılar çekse de Türkiye sınırlar dahilinde adeta bir istikrar adasıdır. 40 yıldır süre gelen bölücü terörle mücadele hariç, bu ülkenin savaşlarla bir ilgisi olmamış, bilakis savaşan devletler arasında arabulucu görev üstlenmiştir. İşte Azerbaycan, işte Ukrayna ve son olarak da terör devleti İsrail’in ABD’yi de arkasına alarak Gazze ile başlayıp, Lübnan ve Suriye’ye sıçrattığı, İran’ı da kışkırttığı eli kulağında olan Büyük Ortadoğu Savaşı. Türkiye tüm bunlara engel olmaya çalışmaktadır.

Efendim, bir yandan da kendi sınırlarına kadar gelebilecek bu Siyonist yayılmacı emellere karşılık hazırlığını da yapmaktadır. Dünyanın en güçlü ordularından birine sahip Türkiye, kendisine yapılabilecek muhtemel taarruzlara karşı da hazırlıklıdır. Son 15-20 yılda kendi uçak, helikopter ve savaş gemisi ile denizaltılarını, silahlı ve silahsız İHA ve SİHA’larını, tank, top ve tüfeklerini üreten bir ülkeyiz çok şükür. 

Yazımızı, İstiklal Marşı Şairimiz Merhum Mehmet Akif’in sözleriyle noktalayalım: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” İşte millet olarak düsturumuz budur ve de bu olmalıdır.