Ne üzüntü verici bir durumdur insanın alışık olduğu bir hayata, ülkeye, şehre, insana veda etmesi… Ne olağan bir durumdur veda ederken gözlerinin dolması, hüzünlenmesi… Ne büyük ıstıraptır gitmek istemediği halde elveda demek, vedalaşırken gözyaşı dökmek…

Veda, kelime olarak “ayrılırken birine esenlik dilemek” anlamına gelmektedir. Ayrılıksa “birinden ya da bir şeyden uzak düşme” demektir. Fakat her nedense benim zihnimde veda eşittir ayrılık demektir. Veda ve ayrılık birbiriyle kardeştir, eşdeğerdir. 

Hiç sevdiğiniz, değer verdiğiniz birine veda etmek zorunda kaldınız mı? Vedalaşırken gözleriniz nemlenip, boğazınıza bir şeyler düğümlendi mi? Yüreğinizden bir parça kopup gitti mi? Ruhunuzun bir kısmını ayrılmak zorunda olduğunuz şehirde, kişide, olayda bırakmak zorunda kaldınız mı? Eğer bütün bu sorulara cevabınız evetse, vedanın karanlık dehlizlerine hoş geldiniz…

İnsan bazen gider, gitmek zorunda kalır. Sevdiklerinden ayrı düşer, düşmek zorunda kalır. İşte o an, vedalaşırken, o eller birbirinden hiç ayrılmak istemez, o gözler birbirinin derinliklerinde kaybolur, insanın içine, yüreğini bir matkap gibi delen bir acı saplanır, o acıyla birlikte derin bir nefes alınır, yola çıkılır. Sevdiklerinden, her şeyden, alışkanlıklardan çok uzaklara gitmek üzere…

Kim bilir bir daha ne zaman dönülecektir, kim bilir gidilen yeni yollarda nelerle karşılaşılacaktır, kim bilir nasıl bir hikâyenin kahramanı olunacaktır, kim bilir birbirinden uzakta neler yaşanacaktır. Her şeyden önce, acaba yeniden kavuşulacak mıdır? Öyle ya gidenin ya da kalanın akıbeti ne olacaktır? 
İnsan alışkanlıklarından ve sevdiğinden koparken kederlidir. Çünkü gideceği yerde ne olacağı belli değildir. Belirsizlik, çaresizlik getirir. Aklında bir sürü soru işaretleriyle çıkar yola, zihni meşgul olmuştur artık cevapsız sorularla…

Sadece alışkanlıklarıyla ve sevdiğiyle vedalaşmaz insan, yaşanmışlıklarla da vedalaşır, soluduğu havayla da vedalaşır. Sahi, birlikteyken neşeyle soluduğumuz o hava, ayrılırken bizi boğmaya mı başlamıştır? Nerde kalmıştır o güzel günler, nerede kalmıştır o eskiler?

Yola çıkmadan önce gökyüzüne bakar insan ve şehrindeki kuşlarla da vedalaşır. Gördüğü otobüs duraklarıyla, yoldaki çiçeklerle, sokaktan geçerken her gün gördüğü ama tanımadığı insanla da vedalaşır. Hepsiyle içinden vedalaşır. Gittikçe uzar yollar, zamanla kaybolur gider yaşananlar, uzaklaştıkça küçülür şehir, bellekte kalır anılar, gönülde yaşar sevdalar.

İnsan herkese veda edebilir mi peki? Diliyle eder de gönlüyle edebilir mi? Gözlerden damla damla dökülürken yaşlar “elveda” diyebilir mi? Öyle yer etmiştir ki bazen koca şehir, gitmek istemez insan. Öyle taht kurmuştur ki kalbe sevilen, gitse de terk edemez can. Boşuna mı yazılmıştır onca şarkılar, boşuna mı söylenmiştir o kelimeler? Yol sonu bahara çıksa da yürekte yaşanır hazan…