Tunç Soyer’i bir insan olarak severim. Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturalı daha 3,5 yıl olmasına rağmen, elinden geldiğince başarılı işler yapmaya çalıştığını görüyoruz. İzmir’e hareket g...
Tunç Soyer’i bir insan olarak severim. Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturalı daha 3,5 yıl olmasına rağmen, elinden geldiğince başarılı işler yapmaya çalıştığını görüyoruz. İzmir’e hareket getirdiği yadsınamaz bir gerçek. “Başka bir tarım mümkün” diyerek, sembolik de olsa tarıma ve çiftçiye, köylüye, kooperatiflere verdiği destekler önemli. Kentte “Arka mahalle” gerçeğini, henüz tam manasıyla halledemese de fark yarattığını gözlemleyebiliyorsunuz.
Kıpır kıpır yerinde duramayan bir Başkan’a sahibiz. 10 yıllık Seferihisar Belediye Başkanlığı döneminde “Makamında oturmuyor, hep yurtdışında” diye eleştirilen Tunç Başkan, eskisi kadar olmasa da yine de zaman zaman yurtdışına giderek birşeyler yapmaya çalışıyor.
Örneğin, pandemi dönemi de dahil üç-beş yıldır turistleri ve kruvaziyer gemilerini unutan İzmir’e dev transatlantiklerin yeniden gelmesine ön ayak olan kendisi oldu. Türkiye’nin tek açıkhava alışveriş merkezi Kemaraltı’nı adam etmek için uğraş veriyor. TARKEM yönetim kurulu başkanı olarak kadim çarşıda köhnemişliği kaldırmak için çaba sarf ederken, altyapının yenilenmesi için de her türlü eleştiriyi göğüsleyerek ekiplerini çalıştırıyor.
Elinden geldiğince “Ağabeyi” olduğu ilçe belediyelerine altyapı ve çevre yatırımlarında, festivallerde destek veriyor. Elbette bu konuda Cumhur İttifakı belediyelerine gereken desteği vermediği konusunda da bazı eleştiriler almıyor değil. O da kendi bileceği iş. Zira, o ilçelerde yaşayan hemşerilerinin tümü, her ne kadar Tunç Soyer’in partisine oy vermemiş olsalar da, CHP’ye gönül verenlerin olduğu bir gerçek? Bence bu konuyu gelecek açısından düşünmeli Tunç Başkan ve bürokratları.
Buraya kadar “Güzelleme” yaptığımı düşünüyor olabilirsiniz. Tunç Başkan’ın eksik kaldığı, yetişemediği, yetersiz kaldığı meseleler yok mu? Elbette var. Örneğin yüzülebilir masmavi bir Körfez, çöp derdinden kurtulmuş bir kent, her yağmurda göle dönen cadde ve sokaklar. Bunları her biri ayrı bir sorun. Bir de buna, başlanmış veya başlanamamış metro ve tramvay yatırımlarını eklerseniz, İzmir’de yapılacak daha çok iş var.
Sayın Başkan‘ın, belediyecilikte tecrübelerini ne kadar konuştursa da, maalesef siyasette bu kadar başarılı olmadığını görüyoruz. Bilmiyorum belki de Türkiye’de uygulanan siyaset Soyer’in tarzına uymuyor. Kimileri “Gaf” olarak telakki etse de Soyer, çoğu zaman tabiri caizse “fincancı katırlarını” ürkütüyor. “Kıbrıs‘ı Kıbrıslılara bırakalım”, “İzmir’in ayrı bir bayrağı ve para birimi olsun” gibi çıkışları, ve son olarak “Osmanlı” tartışması. Jeopolitik konumu hassas olan Türkiye için bugünlerde pek de cesur sözler!
Aslında tartışmalar Ağustos ayı ortalarında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kentin bilboardlarına astığı 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 9 Eylül’ü kutlayan afişlerle başlamıştı. Buradaki sloganlarda “Zafer” yerine “Barış” denmesi, ortalığı karıştıran ifadeler oldu. Ancak Tunç Soyer, tepkileri dikkate alıp bu afişleri değiştirtmedi. Siyaset karşılıklı açıklamalarla o günlerden gerildi.
Nitekim, 9 Eylül Kurtuluş Günü kutlamalarının 100. yıldönümünde, megastar Tarkan’ın sahnesinden söylediği Osmanlı’nın son dönem yöneticilerini “ihanetle” suçlayan sözleri, siyaset arenasını salladı. İşin tuzu biberi de bu oldu. Yerel ve genel siyaset Soyer’i 1 Numaraya koyarken, televizyonlarda yorumcular her akşam Sayın Başkanı sorguluyor. O ise televizyon televizyon gezerek kendini savunmaya çalışıyor.
Her ne kadar “Ben o sözleri Nutuk’tan aldım” demiş olsa da, maalesef söz ağızdan bir kez çıkıyor. Bu satırların yazarı olarak ben, kim söylerse söylesin Osmanlı’yı ihanetle suçlayan sözleri asla tasvip etmem. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bile o gün sahnede tek kelime etmediği düşünülürse, Sayın Soyer’in emperyalistlerin kışkırtmasıyla İzmir’e çıkan ve 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922’ye kadar neredeyse 3,5 yıl Türk’e kan kusturan yakıp yıkan Yunan barbarlığına tek kelime bile etmemesi enteresan. Bakın bugün bile topraklarına 9 ABD üssü kurulmasına izin veren, her fırsatta uçaklarımızı ve gemilerimizi taciz eden, adaları Lozan’a aykırı biçimde silahlandıran Yunanistan, barış ve dostluğu hak ediyor mu, bunu bir kez daha düşünmek gerekiyor...