Zorluk, güçlük, bir şeyi yaparken sıkıntıyla karşılaşmak demektir. Hepimiz hayatımızın belirli zaman dilimlerinde zorluklarla karşılaşmışızdır. O an, boğuştuğumuz zorluklarla mücadele ederken en büyük derdin kendimize ait olduğunu düşünürüz. Sanki dünya başımıza yıkılmıştır. Hayat bize kötü bir oyun oynuyordur. Peki, hiç düşündünüz mü? En zor, ne kadar zor olabilir?

“Beterin beteri var” cümlesini hepiniz duymuşsunuzdur. Yani, içinde bulunduğunuz durum ne kadar kötü ve zor olursa olsun, daha kötüsü ve zoru her zaman mevcuttur. Örneğin, farklı zamanlarda, farklı yerlerde yaşanan bir kaza düşünün. Bir tarafta bir insan arabasını kaybettiğine üzülürken, diğer tarafta başka insanlar keşke arabaya bir şey olsaydı da içindekiler sağ çıksaydı diye düşünür. Tabi ki, bu tarz olaylar hiç yaşanmasın. Burada vurgulamak istediğim nokta, her zaman “beterin beteri var” durumudur. 

Dünyada milyonlarca insan yaşıyor. Her birinin farklı bir öyküsü, hayat mücadelesi var. Her biri çeşitli zorluklara kendince karşı koymaya çalışıyor. Kimi sınav kazanamadığına üzülürken, kimi işsiz kaldığına üzülüyor. Her biri, kendi çapında içinde bulunduğu duruma çözüm bulmaya çalışıyor. Acılar farklı olsa da yaşattıkları duygu aynı: Hüzün.

Hüzün, zorluklar karşısında elimiz kolumuz bağlı olunca ortaya çıkıyor. İçimizi bir yara kaplıyor ve o yara tüm yüreğimizi sarıyor. En kötüsü de insan hüzünlü olunca çoğu zaman sağlıklı kararlar veremiyor ve ortalığı belirsizlik sarıyor. Belirsizlik, insan hayatında muğlaklığa sebep oluyor. 

Bu tarz durumlarda o belirsizlik sisi ortadan kalkana kadar gözümüzün önündeki perde de kalkmıyor. Gördüklerimiz, hissettiklerimiz bizi yanıltıyor. Yanılgılar, yanlış kararlara da davetiye çıkarıyor. 

O yüzden, şayet böyle bir durum hayatımda hüküm sürmeye başlarsa, ben kendime hemen şu soruları soruyorum: “En zor, ne kadar zor olabilir?” “Beterin beteri var mıdır?” 

Bu soruları sorduğum zaman genellikle de aklıma beterin beteri olan örnekler yağmur gibi damlamaya başlıyor. Kendimce, içimde bulunan karanlığa bu şekilde ışık tutmaya, umut toplamaya çalışıyorum. 

Umut… Ne kadar güzel bir kelime… Nedendir bilmem, bana yağmurdan sonra gelen toprağın kokusunu, yeni filizlenmeye başlayan tohumları, mucizeleri hatırlatıyor. Aslında tam karşılığı “ümit etmekten doğan duygu” demek…

Sonrasında içimi bir sıcaklık kaplıyor… Bu dünyada yaşayan tek canlının ben olmadığımı, milyonlarca insanın çeşitli sorunları olduğunu, herkesin hayat mücadelesinin ne kadar zorlu olduğunu hatırlıyorum. En büyük dert benim derdim değil, daha zor durumda olanlar var cümlesinin anlamını derinden hissediyorum.  

Aklıma “her zaman bir umut vardır” cümlesi de gelince, iyice gücümü toparlıyor, yerimden doğruluyorum. Çünkü biliyorum ki beterin beteri ne kadar varsa umudun mucizeleri de o kadar var…