Büyümek, zorlu bir süreçtir. Çünkü biz büyüdükçe hayat şartları acıtır. Yaşadığımız sorunlar acıtır. Çevremizdeki insanlardan yediğimiz darbeler acıtır. Acı çeke çeke büyürüz. Acı çeke çeke olgunlaşırız. Olgunlaştıkça büyür, her şeyin insanlar için olduğunun bilincine varır, her şeyi hoş karşılamaya başlarız. Büyümek, bu açıdan bir nevi ruhu olgunlaştırmaktır. Fakat ruh öyle kolay yollardan olgunlaşmaz. Hayatın sert yüzleriyle boğuşur, mücadele ederiz. Ama yine de ne kadar büyürsek büyüyelim içimizde bir yerler çocuk kalır.

İçimizde bir yerler çocuk kalır diyorum çünkü insanın özü pek değişmez. Hepimiz sevgi ve ilgi karşısında daha olumlu tavırlar alırız, içimiz ısınır. Biri bizi sevince çocuklaşırız, şımarırız. Böyle bir davranış karşısında yelkenleri suya indirir, yumuşarız.

Bazen de çocukken yapmaktan hoşlandığımız şeyleri büyüyünce de yapmaya devam ederiz. Çünkü içimizde çocukluğuma karşı bir özlem oluşur. O masumiyete, sevgiye ve sıcaklığa…

Çocukluk arkadaşlarımız hâlâ en yakın arkadaşlarımızdır mesela. Ara sıra toplanır, eski günleri yâd ederiz. Yâd ederken de gözlerimiz dolar ya da yüzümüzde hafif bir tebessüm oluşur. Çocukluk anılarımız aslında bir nevi içimizdeki çocuğa duyulan özlemi de anlatır.

Kalben çocuk olmak, ne kadar büyürsek büyüyelim, içimizdeki çocuğu diri tutmak, olayları yetişkin olmamıza rağmen bir çocuk masumiyetiyle değerlendirmektir. Yeri geldiği zaman pamuk şeker ya da elma şekeri alıp yemektir mesela. Denize gittiğimizde kumdan kaleler yapmaktır mesela. Karşımızdakini kendimiz gibi zannedip içimizi açmaktır mesela.

Büyümekse, o pamuk şeker ya da elma şekerinin her güzel şey gibi bir gün biteceğini bilmektir. Karşımızdakine içimizi açınca uğrayacağımız hayal kırıklığını tahmin etmektir. O yüzden büyümek bazı açılardan canımızı acıtır. Çünkü çocukken düşünmeden yaptığımız şeyleri büyüyünce yaparsak sorumluluğunu almak, sonuçlarına katlanmak zorunda kalırız.

Fakat yine de ne kadar büyürsek büyüyelim içimizdeki çocuğa sahip çıkmalı, yüreğimizi kendimize kılavuz etmeliyiz. Yetişkinlik, bazen karanlık bir gökyüzü gibi olsa da içimizdeki çocuk o karanlık gökyüzündeki ay ışığıdır. İşte o ay ışığı yolumuzu hep aydınlatır. İçimizdeki çocuk, karanlık gökyüzündeki yıldızlara da benzer. Onlar, yüreğimizin karanlık dehlizlerindeki umutlarımızdır. Onlar hep içimizdeki gökyüzünde sanki biz buradayız dercesine yanıp yanıp söner, kendilerini adeta hatırlatırlar. Büyümeye inat hep çocuk kalırlar…

Güzel olan şey nedir bilir misiniz? Kalben çocuk olup, içimizdeki çocuğu kaybetmemek ama aynı zamanda bir yetişkin mantığıyla zarar gelecek noktaları önceden hesap etmektir. İşte insan bu yüzden büyürken içindeki çocuğu kaybetmemelidir. Çünkü mutluluk içimizdeki çocuğun yüreğinde gizlidir. Tıpkı bir gülün tomurcukta gizli olduğu gibi…