Ne zor şeydir anlaşılmak, karşımızdaki tarafından duyulmak, inanılmak. Anlattıklarımızın karşı tarafa tüm şeffaflığıyla iletilmesi, kelime oyunu yapmadan, en saf halimizle söylediklerimiz hakkında oturulup düşünülmesi, düşünülen sözcüklerin ince ince süzgeçten geçirilmesi…

Ne zor şeydir karşımızdaki insanla aynı frekansta olmak, onunla yapılan sohbet sırasında zamanın su gibi akıp gitmesi, saatlerin farkına varamamak…
Ne zor şeydir “ruhsal eşleşme” denen şeyin herkesle olmaması, anlattıklarımızın karşı tarafa duvara çarpar gibi çarpıp bize geri dönmemesi, dinlenmek, karşı tarafın bizimle aynı fikirde olması, onun yanında söylediklerimizin bir kıymetinin olması…

İnsan, herkesle anlaşamaz. Hayata aynı pencereden baktığı insanı çoğu zaman bulamaz. Çünkü herkesin yetiştiği ortam, düşünce yapısı ve hayata bakış açısı birbirinden farklıdır. Aynı aileden olsa bile bazen bir insan diğerine karakter olarak asla ve asla benzemez. 

Söyler insan içinden geçenleri, hayallerini, düşüncelerini fakat etrafında çoğu zaman ona destek veren biri olmaz. Çünkü onun hayalleri, bir diğerinin düşünceleriyle uyuşmaz. 

Hangisi yanlıştır peki? Yapmak istediklerimiz mi? Yoksa onları anlatış şeklimiz mi? Yoksa kime, neyi, nasıl anlattığımız mı?

Belki de hepsi yanlıştır ya da hepsi doğrudur. Ya da bazıları doğru, bazıları yanlıştır. Bunu iyi analiz edebilmek için kendimize bir çember oluşturup, fikrine güvendiğimiz insanlarla düşüncelerimizi paylaşmamız, onların fikrine kulak vermemiz gerekir. 

Büyüklerimiz ne kadar güzel söylemişler “her doğru her yerde söylenmez” diye. Çünkü insan, her şeyi karşısındakiyle ulu orta paylaşamaz. Paylaşmamalı da… 
Herkesin kendisine ait bir “mahrem alanı” olmalı. İçinde özel fikirlerini, sırlarını barındırdığı, kendisini korumaya aldığı, karşısındakine yeri gelince mesafeli davrandığı…

İnsan, kendisini anlayan insanlar çemberini bu yüzden oluşturmalı. İyi seçmeli etrafındakileri. Kime, neyi, ne ölçüde anlatacağını bilmeli. Bunu yaparken de dikkatli olmalı. 

Annem bana her zaman “yetişkin insanın çok fazla dostu olmaz” derdi. Bu sözün kıymetini büyüyünce kavradım. İnsan, büyüdükçe fikirleri de büyüyor, sorunları da. Anlatacakları da büyüyor anlatamayacakları da. Başına gelen olaylar silsilesi yüzünden dostunu, düşmanını ayırt etmek zorunda kalıyor. Bu tabii ki, her zaman tatlılıkla ve mutlulukla olmuyor. Bazen en acı şekilde öğreniyor insan kime güvenip kime güvenmemesi gerektiğini ve kiminle anlaşıp kiminle anlaşamayacağını…
O yüzden zordur anlaşılmak ve kendini karşı tarafa anlatmak… Bir insanı tanımak zordur çünkü… ve ona güvenmek, sırtını yaslamak… Sezgileriniz ne kadar kuvvetli olursa olsun şaşırtır sizi bazıları… Hiç tanıyamamışım dersiniz ya da keşke hiç tanımasaydım… Lakin olan olmuş, başa gelen çoktan gelmiştir artık. Geçmiştir zaman… 

O yüzden insan, kendisini anlayan insan bulduğu zaman sıkı sıkı sarılmalı ona. Çünkü seni anlıyorum demek, seni dinledim, sana hak verdim kendimi senin yerine koydum, seninle aynı duyguları paylaşıyorum demektir.…