Önceki yazımda Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet ile birlikte başlayan basın yayın hayatına kısaca değinmiştim. Kıymetli okuyucular bu yazıda da yine aynı konuyu fakat biraz derinlemesine ele almak istiyorum.

            Osmanlı Devleti’nde basın hayatı II. Meşrutiyet ile birlikte tam olarak ortaya çıkmış, birçok gazete yayın hayatına başlamıştır. Ancak, bu daha önce herhangi bir basın yayın organının olmadığı anlamına gelmemelidir. Çünkü daha öncesinde de kaynağı yabancı unsurlar olmak koşuluyla Osmanlı, basın ve yayın hayatıyla tanışmış görünüyor. Fakat basına gerekli olan önemin aynı derecede verildiğini söylemek de yanlış bir yönlendirme olacaktır. Osmanlı Devleti’nde yaygın olan kanı “Güçlü olan benim, benim kimseyi anlamak gibi bir derdim yok’’ şeklindeydi. Bu yüzden İbrahim Müteferrika, uzun uğraşlar sonucunda Osmanlı’da ilk matbaayı kurabilmişti. Buna rağmen birçok zorluklarla karşılaşmıştır. Loncalar, bu matbaa ile kendi işlerinin duracağını ileri sürerek, dini kitapların basımına engel olmuşlardır. (Bu konuda Niyazi Berkes’in “Türkiye’de Çağdaşlaşma’’ kitabına bakılabilir)

            Osmanlı Devleti’nin basından uzak durma sebebi ise yerli ve yabancı kaynaklıdır. Yabancı kaynakları; dışarıda yaşanan bir kısım olayların içlere sirayet etmesi endişesidir. İç kaynaklar ise içerdeki gayrı müslim unsurların basın yayın aracılığıyla izleyecekleri birtakım zararlı faaliyetlerdir.

            OSMANLI'DA KURULAN İLK GAZETELER

            1864 yılında çıkarılan yasa gereği Osmanlı Devleti, belli bir yasaya bağlı olarak basının önünü açmıştır. Çünkü bu tarihe kadar genelde Osmanlı Devleti’nde çıkarılan gazetelerin tümü veya bir kısmı devlete bağlı olarak faaliyet göstermiştir. İlk gazeteyi bir devlet yayın organı olarak II. Mahmut 1831 yılında çıkarmıştır. “Takvim-i Vekayi’’ adı verilen bu gazete, reformcu bir padişah olan II. Mahmut’un yaptığı yenilikleri halka iletmek maksadıyla kurulmuş, haftada bir sefer yayınlanmıştır.  Bu noktada bizzat devlet eliyle kurulması ve devletin yayın organı olması dolayısıyla önemlidir. Bunun yanında İstanbul ve İzmir merkezli yabancı özel gazetelerde mevcuttur.

            Osmanlı’da kurulan diğer önemli bir gazete ise 1840 tarihli “Ceride-i Havadis’’ gazetesidir. “William Churcill’’ tarafından kurulan bu gazete, Osmanlı Devleti’nde kapitülasyonların ne derece acımasız olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü gazetenin kurucusu olan Churcill, bir av sırasında Türk bir aileye ait olan bir genci yaralamış, hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Hapse atılması gerekirken; İngiliz elçiliğinin araya girmesi üzerine kendisine bir gazete çıkarma hakkı ve diğer bazı imtiyazlar verilmiştir. Yarısı devlet destekli yarısı özel olan bu gazete, uzun süre varlığını sürdürmüştür.

            Tam veya yarı devlet desteğini alarak basın hayatına giren bu iki gazetenin Osmanlı basınındaki yeri tartışmasız çok önemlidir. Fakat, toplumda tümüyle karşılık bulmuş değillerdir. Bu yüzden önemli bir şair ve edebiyatçı olan Şinasi ve Agah Efendi birleşerek “Tercüman-ı Ahval” gazetesini çıkarmışlardır. Bu gazetede çoğu Türkçe olup her konuda yazılar kaleme alınmıştır.  Bunun gibi daha birçok gazete çıkarılmışsa da Şinasi ile Namık Kemal’in bir dönem yazarlık yaptıkları “Tasvir-i Efkar” gazetesi de Osmanlı Devleti’nde çıkarılan gazeteler arasındadır.  Yayın sayıları az veya çok tüm bu gazeteler II. Meşrutiyetten önce Osmanlı basın tarihinde yer almış ve fikirsel anlamda önemli görevler üstlenmişlerdir. İlerleyen tarihlerde çeşitli dergi ve yani gazetelerde bunlar arasına eklenmiştir. Fakat ömürleri pek uzun olmamıştır.