Bir aylık bir süre içerisinde Suriye büyük değişimler yaşadı. Bölgede yaşanan Esad ve muhalifler mücadelesi nihayet son buldu ve bölgede kısmen istikrar sağlanmış oldu. Böylece yaşanan iç savaştan sıyrılarak ülkelerinden kaçmak zorunda kalan Suriye vatandaşı kendi ülkelerine dönmeye başladı. Gittikleri ülkelerde çeşitli iş kollarına dağılarak çeşitli şekillerde ülkenin üretiminde ve ticaretinde yer alan bu insanların gitmesi kabul edelim veya etmeyelim birtakım ekonomik problemlerinde başlamasına sebep oldu.
MÜBADİL VE MÜLTECİLER
Suriye’den ülkemize gelen göçmenlerin mübadele ile karıştırılmaması gerektiğini baştan belirtmem gerekiyor. Fakat her iki grupta benzer yapıların görülmesi bu yazının yazılmasının kaynağı olmuştur. Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra (29 Ekim 1923) bir uluslaşma süreci başlatılmış. Bu uluslaşma süreciyle birlikte birçok düzenlemeler ve iyileştirmeler yapılmaya başlanmış. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro, 24 Temmuz 1923 yılında imzaladıkları Lozan Anlaşmasının hükümlerine bağlı olarak Yunanistan ile Türkiye arasında nüfus değişimi yapılması kararlaştırmıştır. Bu kararlara tüm nüfus dahil edilmeyip bazı yerler istisna tutulmuştur. Türkiye’ye gelen mübadillere kendilerini yalnız hissetmemeleri ve ülkenin ekonomisine katkı sağlayabilsinler diye birtakım ayrıcalıklar tanınmıştır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk, gelen mübadillerin mesleklerine göre çeşitli gruplara ayrılarak ülkenin ekonomisine katkıda bulunmaları gerektiği görüşündeydi. Bu yüzden yaptığı çalışmalar ile gelen mübadillerin tarım ile ilgili olanlarına yeni bazı köyler inşa edilerek burada örnek üretimler yapmaları sağlanmıştır. Aynı yöntemi ülkelerine giden Türklere Yunanlıların yapıp yapmadığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülse de temelde yapılan bu uygulama ile hem Türk köylüsünün yeni üretim mallarını öğrenmesi amaçlanmış hem de ülkenin ekonomik anlamda ilerlemesi sağlanmaya çalışılmıştır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken yapılan işlem her ne kadar kolay gibi görünse de belli bir sistem dahilinde yapılmıştır. (Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek isteyen, İbrahim Erdal’ın mübadele kitabına bakabilir)
Mülteci konusunda ise yaşananlar belli bir plan dahilinde olmadığı açıkça görülmektedir. Çünkü yaşanan olaylar o kadar hızlı olmuştur ki bu bir devlet politikası değil; insanların var olma mücadelesi olarak görülmüştür. Tüm bunların tetikleyicisi olan olaylar 2010 yılının başlangıcında Tunus’ta Muhammed Buazizi’nin ülkede yaşanan birtakım hukuksuzluklar karşısında kendini ateşe atmasıyla başlamıştır. Bu durum kelebek etkisi gibi tüm Orta Doğu’ya yayılmıştır. Böylece bölgede huzur ve güven ortamı sarsılmıştır. Canlarını ve mallarını tehlikede gören bölge insanları, planlı veya plansız bir şekilde bölgeden firar etmeye ve dolayısıyla başka ülkelerde yaşamlarını idame etmeye devam etmişlerdir. Fakat yaşanan bu düzensiz göç gittikleri yerlerde birtakım olumsuz durumlara, asayişsizliklere sebep olmuştur.
Girdikleri iş kollarında uzman veya acemi olmaları bazı alanlarda işlerine yaramışsa da diğer taraftan bazı olumsuzlukları beraberinde getirmişlerdir. Dışardan gelen mültecilerin de mübadiller gibi bölge halkı tarafından kabul edilme ya da edilmemesi hususu işin sosyolojik olarak problemler doğurduğunu göstermiştir. Gittikleri yerlerde kimilerinin gettolaştıkları görülmüş. Bu durum plansız kentleşmeyi beraberinde getirmiştir. Bunun yanında ucuz iş gücü sağlamaları bazı üreticilere daha avantajlı görünmüştür. Hülasa Suriye’de yaşanan demokratikleşme hamlesi Türkiye’de bazı kimselerce olumlu karşılanmışsa da ekonomik anlamda yani üretimin aksaması yönünde bazı olumsuzlukları beraberinde getirmiştir.