Ünlü Türk filozofu Polat Alemdar şöyle buyurmuş!
“Ölüm ölüm dediğin nedir gülüm.
Ben senin için yaşamayı seçtim.”
Haklı.
Bu topraklarda yaşamak zor…
Ölmek kolay.
Baksana şöyle bir etrafına
İnsan hayatından daha ucuz ne var!
Domatesin kilosu bile 40 lira… 
Hayat dediğin bedava…

İzmir’in orta yerinde yolda yürürken elektrik kablosuna basarsın 
“Şans” dersin…
Çeşme’nin göbeğinde güpegündüz makilik alanda yangın çıkar… 
3 kişi canından olur. “Vadesi o kadarmış” dersin…

Millet işini yapmaz 
Ama sen ölürsün!

Haaa... Unutma!
Bizde ihmal de olmaz.
Suçlu da pek aranmaz.
Olan olduğuyla, ölen öldüğüyle kalır.

Yağmur yağmasaydı kardeşim. Birazcık da önüne bakcan!

Kimi kurbanları, kimi belediyeyi, kimi elektrik şirketini suçlar
Suçluyu “ihmal” değil; siyasi görüşün belirler.
Haa... Bir de nemalandığın yer!

Sonuçta “Takdir-i İlahi” 
Azrail’den kaçılmaz.

Oyundur bize ölüm!
Bazen de güç gösterisi.
Eve kargo getiren gencecik çocuk bıçaklanır.
İstek parçayı çalmadı diye müzisyen mekan kapısında kurşunlanır.
Katil birkaç sene yatar çıkar.
Hayat kaldığı yerden devam eder.


Bayılırız koca hayatları
Rakamlara sığdırmaya.
Ankara’da hızlı tren raydan çıktı.
“9” kişi öldü.
Mardin Derik’te kamyonun freni boşaldı 
“20 can kaybı”
Sönen ocaklar,
Babasız kalan yetimler,
Yarım kalan hikayeler...
Kimin uğrunda…
Varsa yoksa tribün!

Ölüm acısının, simsiyah bir instagram paylaşımından ibaret olduğu bu memlekette neler yaşadık.
Kaza yerinde selfie çekeni mi ararsın...
Şehit tabutunun başında el açıp poz vereni mi?

Gülüşüp kikirdeşenleri, üzülmüş gibi yapanları
Kara güneş gözlükleri ile kameralar karşına geçip
acımız büyük nutukları attıktan sonra 
akşam tavernaya koşup sirtaki eşliğinde tabak kıranları.
Daha neler neler…

Showdur bize ölüm!
O bizi bulmazsa bile
Biz onu mutlaka arar buluruz

Karabük’te 600 tonluk presin arasından emekleyerek geçip;
2450 derecelik fırında sigarasını yakmaya kalkan işçi hayatını kaybetti.

Allah’ın sevgili kulu olduğumuz kadar,
Azrail’in nezlinde de epey hatırımız vardır hani.

Dağdan topladığı zehirli mantarları yiyenleri mi ararsınız?

Ankara havasının gazına gelip, otoyolun ortasında oynayanları mı?

Her ne kadar kanıksatılsak da artık ben kabullenmekten bıktım.
Yetkisi bol, sorumluluğu sıfır idarecileri bu sayfalardan kaç kez uyardık.
“İlla biri mi ölmeli” dedik.

Ne oldu?
Şimdi bu canların hesabını şimdi kim verecek?

Kabloların bakım ve onarımını yapmaktan sorumlu firmanın yetkilileri mi?
Bölgede alt yapı çalışması yürüten belediyenin yöneticileri mi?
Yoksa onları denetlemeyen şirin başkanlar mı?

Haa… Unutmadan...
Bir de çalışmayı yapan 3-5 taşeron işçi var… Suçlu sakın onlar olmasın!