Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Ayvalık Temsilciliği olarak; termik santrallerde bilinmeyen tehlike olan K...
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Ayvalık Temsilciliği olarak; termik santrallerde bilinmeyen tehlike olan Krom 6 konusunda kamuoyuna, konunun uzmanı olan Prof.Dr.Kayıhan Pala’nın görüşleri doğrultusunda farkındalık yaratarak önlem alınması maksadıyla bilgi verildiBir krom iyonu olan CR(VI),canlılara olumsuz etki yapması yüzünden tehlikelidir ve sürekli olarak kontrol altında tutulması gerekmektedir. Özellikle Cr(VI) içeren atık suların, alıcı ortama bırakılmadan önce erişimin sıfır seviyesine indirilmesi gerekmektedir.Sanayi kuruluşlarının önemli bir kısmı,sıvı atıkları ile su kirliliğine ve dolkayısıyla toprak ve bitki örtüsünün kirlenmesine neden olmaktadır. Bu durum doğayı, geri dönüşü olmayacak şekilde tahrip etmektedir. Örneğin bu sanayi kollarından biri metal sektörüdür. Bu sektör de elektro kimyasal yöntemlerle krom kaplama işlemleri sıklıkla uygulanmaktadır. Bu işlemlerde kullanılan krom bileşikleri(Cr+6)zehirli ve kanserojen özelliktedir.Henüz bu teknolojinin yerini alacak bir başka uygulama olmadığı için, sCr kullanımı yaygın olarak devam etmektedir. Bu süreçlerde büyük niktarda atıksu oluşmaktadır. Asidik özellik gösteren krom kaplama atıksularının, organik madde içeriği ve biyolojik oksijen ihtiyacı seviyesi düşük, kimyasal oksijen seviyesi yüksektir.BUZDAĞININ TEPESİHiç bitmeyen elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamak için kurulan kömürlü termik santrallerin işletilmesinin yol açtığı sorunlar aslında buzdağının tepesinden ibaret. Zira bilimsel araştırmalar kömürün yanmasının neticesinde arsenik, civa, kurşun maddelerinin açığa çıktığını ortaya koymuş durumda. Buna ilave, kömür külünün içindeki renksiz, kokusuz, tatsız bir metal olan Krom 6, diğer adıyla heksavalent krom(hexavalent chromium) da öldürücü bir madde olarak karşımıza çıkıyor. Maalesef Krom 6 içeren kömür küllerinin nehir ve göl kıyılarında kurulan suni havuzlara alınmasına bağlı olarak atık sularla beraber yer altı sularına karışması sözkonusu. Kömür küllerinin nehir ve göl kenarlarına alınması, havuzlarda bekletilmesi için bazı yerlerde kömür külü arazi içinde açılan çukurlara boşaltılırken bazı yerlerde barajlar yapılıyor, ne var ki her iki ihtimalde de sızıntı olması mümkün. Kömür külü içeren bu atık suların yer altı suyuna dolayısıyla içme ve kullanım sularına karışıyor olması cinayet olarak nitelendirilebilirken bu işin sorumlusu olan şirket yöneticilerine göre kömür külünün krom 6 gibi toksik maddeden arındırılması çok zor ve maliyetli bir süreç olarak ifade ediliyor.Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kayıhan Pala da krom 6’nın tehlikesine dikkat çekiyor. Yanma sonrası kömürün cinsine göre ortaya çıkan kömür külünün su dolu atık havuzlarına alınmasıyla oluşan Krom 6 radyoaktif bir madde ve canlı yaşamı dolayısıyla insan sağlığı açısından da çok önemli olumsuz sonuçlara yol açabiliyor.Nitekim bilimsel araştırmalar, Krom 6 maddesinin, yeraltı suyuna karışan kül suyu vasıtasıyla musluktan akarken sindirim yoluyla alındığında başta mide ve bağırsak kanseri olmak üzere karaciğer yetmezliğinin, kalp yetmezliğinin, hamilelerde düşüklerin, burun kanamalarının, kronik baş ağrılarının bir nedeni olabilirken, solunum yoluyla alındığında solunum bozukluklarına, DNA’ya yerleştiğinde ise organ hasarına yol açtığını gösteriyor. Bağışıklık sistemi yetişkinlerle göre daha zayıf olan bebekler, çocuklar ve yaşlılar için ise risk daha da fazla. Krom 6, endüstriyel kullanım alanı olan, tekstil ve metal sektörlerinde özelikle paslanmaz çelik, termik kesme, tekstil boyama işlerinde işçi sağlığı ve güvenliği açısından gözetilen bir madde. Makinelerin paslanmasını önlemek için de kullanılıyor.MUSLUK SUYUNDAN HASTALIKKrom 6 zaiyatının en çok ses getirdiği yer ise ABD. Livescience’ın bir haberine göre, 50 eyaletten yaklaşık 200 milyon insan musluk suyuna Krom 6 kimyasalının karışması nedeniyle yıllardır hayati risk altında. Çevre Çalışma grubu olan (EWG), Çevre Koruma Ajansı(EPA)’nın ülke genelinde sudaki kirliliği gösteren raporlarını inceledi ve musluk suyunda 12 bin kanser vakasının nedeni olabilecek Krom 6’nın kömür külü suyunun yer altı sularına karışmasına bağlı olarak musluk suyunda bulunduğunu tespit etti. Krom 6 tehdidi bilimsel olarak 2008 yılında Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün Ulusal Toksikolojiprogramı çerçevesinde yapılan araştırmayla ortaya kondu. Musluk suyunda tespit edilen Krom 6’nın kaynağının kömürlü termik santrallerden gelen kömür külü suyu olduğunu ve bu durumun meydana gelen ölüm ve hastalıklarla bir ilgisi olduğu ispatlandı. 2010 yılında ise Çevre Çalışma Grubu (EWG) tarafından yayınlanan bir rapor ise, ABD’nin 35 eyaletinde testler gerçekleştirerek, 31 eyaletin musluk suyunda yüzde 89 oranında Krom 6 bulunduğunu gösterdi. Bu rapor aynı zamanda kömür külü atık havuzlarının bulunduğu yerler ile yeraltı suyunda krom 6(heksavalent krom) tespit edilen yerler arasında bir korelasyon olduğuna işaret ediyordu.Araştırmalar Krom 6’ nın risk teşkil etmemesi için tespit edilmiş olan milyarda 100 parçacık (ppb) miktarın 0,02 ppb olması gerektiğini söylüyor. Ancak bu hedef, yakalanması çok zor ve maliyeti olması nedeniyle Kaliforniya Eyaleti’nde şimdilik hala risk nedeni sayılabilecek 10 ppb olarak tayin edilmiş durumda. EPA, en son Krom 6 maddesinin vücuda sindirim yoluyla alınması halinde kansere yol açabileceğini gösteren çalışmasını 2011 yılında tamamlayarak ve elde ettiği sonuçları yeni hedef standartlarını belirlemek için kullanacağını açıklamıştı ancak bu tarihten itibaren bir gelişme de olmadı. Yunanistan, Bangladeş, Avustralya, Irak krom 6 maddesinin sağlık sorunlarına yolaçtığının anlaşıldığı ülkelerden bazıları. Fakat hiçbir olay ABD’deki kadar sansasyonel olmadı. Zira 1996 yılında ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yerleşim yerinin hemen yakınındaki Pacific Gas&Electric (PG&E) Şirketi’ne ait kömür külü suyunun yer altı sularına ve oradan musluk suyuna karışmak suretiyle insanları mağdur ettiği, çeşitli ağır hastalıklara ve ölüme sevkettiği anlaşıldı. Musluk suyundaki Krom 6’ya maruz kalan 634 kişi onlarca yıl yukarıda bahsi geçen sağlık sorunlarıyla boğuşmak zorunda kaldığı için PG&E şirketinden şikayetçi olanlar bir de dava açtı.333 MİLYON DOLARDava sonucu PG&E şirketinin ödemeye mahkum edildiği 333 milyon dolar ise en yüksek tazminat tutarı olarak ABD tarihine geçti. Üstelik PG&E şirketi sağlıklarını bu davayı izleyen yıllarda benzer tutarda tazminatları da ödedi. Dava öylesine ses getirdi ki 2000 yılında başrolü Julia Roberts ın oynadığı Türkçe adıyla Tatlı Bela, orijinal adıyla Erin Brockovich filmi bu yaşanmış olayları, mücadeleyi yürüten Erin Brokovich’in adıyla beyaz perdeye taşıdı.TÜRKİYE’DEKİ DURUMKrom 6 Türkiye’de en yoğun olarak 2004 yılında Hatay’ın İskenderun Körfezi’nde batan 2 bin 200 ton atık yüküyle batan ‘MV Ulla’ adlı geminin batmasıyla gündeme gelmiş, sindirim, solunum ve cilde temas yollarıyla ciddi sağlık problemlerine yol açabileceği tartışılmıştı. Dünya genelinde termik santrallerdeki kömür külünde bulunan Krom 6 maddesinin Türkiye’deki kömürlü termik santrallerde bulunmaması için ise maalesef bir neden yok. Dolayısıyla kömür küllerinin nerelerde toplandığı, kömür külü suyunun yer altı sularına karışıp karışmadığı canlı yaşamına etkisi de araştırılması gereken bir konu. Zira Enerji Atlası’nın rakamlarına göre Türkiye’de mevcut 38 kömürlü ve linyit yakıtlı termik santral faaliyette, 7 santral önlisans almış, 7 santral üretim lisansı almış durumdayken bir de 7 termik santralin daha yapılması planlanıyor.ÇERNOBİL ÖRNEĞİUludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, İskenderun Körfezi'nde 4 yılı aşkın süredir bekletilen ve toksik atık yüküyle birlikte geçtiğimiz günlerde batan "M/V Ulla" adlı geminin, "krom 6" başta olmak üzere çevre ve insan sağlığına zararlı metallerin denize karışmasına neden olduğunu belirtti. Pala, "Krom 6 denilen maddenin kesin olarak kanıtlanan bir özelliği vardır. bu da akciğer kanseri yaptığıdır" dedi.KANSEROJEN SAÇIYORPala, kromun, 'krom 0", "krom 3" ve krom 6" adı altında üç tipinin bulunduğunu, bunlardan krom 3'ün doğada bulunan ve insanların çok az miktarda alması gereken bir element olduğunu söyledi. Diğer iki krom türünün endüstriyel işlemler sonucunda ortaya çıktığını ifade eden Pala, batan geminin ambarlarında bulunan atığın, termik santral külü olduğuna dikkati çekerek, "Santrallerde kömürlerin yakımı sonrasında krom 6 ortaya çıkıyor. Krom 6 denilen maddenin kesin olarak kanıtlanan bir özelliği vardır. Bu da akciğer kanseri yaptığıdır" dedi.Pala, bir araştırma ekibinin bölgede detaylı çalışma yapması gerektiğini kaydederek, şunları söyledi: "O bölgenin yakınlarında denize girilmesi yasaklanmalı. Balıkların bu geminin yakınlarında bulunduğunun tespitinin mümkün olmadığı için o bölgeden tutulan balıklar kesinlikle yenilmemeli. Bu yüzden o bölgenin gözetim altına alınmasında, detaylı araştırma yapılmasında büyük yarar var. Çünkü bu tip olayların etkileri kısa zamanda ortaya çıkmaz. Örnek olarak Çernobil faciasını gösterebiliriz. Onun etkisi de yıllar sonra ortaya çıktı. Ayrıca bu olayın uzun vadeli etkilerinin değerlendirilebilmesi için epidemiolojik araştırmalar yapılmalıdır."UÜ Fen?Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Necati Beşirli de, Krom 6'nın toksik etkili bir madde olduğuna işaret ederek,''Bu element biyolojik membranlardan kolaylıkla geçebilmesi nedeniyle çok fazla toksik etkiye sahiptir. İnsan için, örneğin bir çocuk için öldürücü olabilen en düşük doz, ağız yoluyla 26 miligram krom alınmasıdır. Bu yüzden bölgede çok titiz bir çalışma yapılması gerekir" dedi.DERİ SEKTÖRÜSanayi kirliliği bakımından bir başka önemli sektör de deri sektörüdür.Ham derinin işlenmesi aşamasında birçok işlem yapılmakta ve çok çeşitli kimyasal maddeler kullanılmakta, gerek bu işlemler sırasında deriden ayrılan parçalar, gerekse kullanılan kimyasalların bulaşıkları atık suların arıtılmasını güçleştirmektedir.Böyle olunca, içinde sülfür, Cr(VI)ve organik madde artıkları olan kirletici unsurlar, arıtılmadan doğaya bırakılmaktadır.Yetkili laboratuvarlar da kimyasal testler kapsamında sulkarda ve atıksular da krom(Cr+6)tayini çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalar da ulusal ve uluslararası kuruluşlar tarafından yayınlanan standartlara ve dünya genelinde kabul gören test yöntemlerine uyulmaktadır.