Akşam üstü, iş çıkış saatinin verdiği yorgunlukla metrodan İZBAN’a geçiş yapıyorum. İzmir’in kalabalığı, Hilal durağında yağmur gibi boşalıp raylı sisteme doğru akıyor. İnsanlar koşar adımlarla yürüyen merdivene yöneliyor ama ne yazık ki çalışmıyor. Orta yaşlı bir kadın dizlerinden, yaşlı bir adam nefes darlığından yakınıyor. Yürselen şikayetler, adeta kalabalığın sesi içinde yankılanıyor.
İZBAN Hilal durağında bekleyen kalabalık, umutla trenin gelmesini bekliyor. Led ekrandaki tren geliş saati ise sürekli değişiyor. Nihayet tren geliyor. Bir erkek "İş çıkış saatinde 6 vagon olur mu kardeşim" diye bağırıyor. İzdiham başlamadan olmuyor. İçeri girmek isteyenler, içeridekilerin anlattığı "hamam kıvamındaki" sıcaklığa rağmen trene adım atma telaşıyla birbirine baskı yapıyor. Kapılar açılıp kapanırken, bir kadın son anda trene yetişemiyor ve endişeyle, "Allah rızası için biraz sıkışın, çocuğumu alma saatim geçiyor!" diye sesleniyor. İçerdekiler çaresizce birbirlerine bakıyor ama hareket edecek alan yok.
Kapılar birkaç kez zorlanarak açılıp kapandıktan sonra tren hareket ediyor. Kemer durağında inen olmayınca, trene binmek isteyenlerin umudu da suya düşüyor. Kalabalık, birbirine iyice yapışmış vaziyette, terden bunalmış halde şikayetler eşliğinde ilerliyor. Bir gencin telefonu defalarca çalıyor ama elini cebine götürecek alanı bulamıyor. "Telefonu açamadığı için gülmekten kriz geçiren" yolcular arasında espriler havada uçuşuyor; hamam kıvamındaki vagonda bir sabunun olmadığından bahseden bile var.
Şirinyer durağında tren nihayet biraz boşalıyor ve insanlar derin bir nefes alıyor. Sıkışıklıktan bunalan kalabalık, kısa cümlelerle konuşmaya başlıyor. Arka vagondan yaşlı bir kadın, “AK Parti’nin adayı Hamza Dağ seçilseydi, böyle olmazdı” diye sesleniyor. Hemen ardından bir adam, “Yok, yok, AK Parti bizi CHP’li Cemil Tugay, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı oldu diye cezalandırıyor” diyerek söze giriyor. Bir başkası, “İZBAN merkezi iktidarla belediyenin ortak kuruluşu, topu birbirlerine atıyorlar” diyerek olaya başka bir boyut katıyor. Yolculuk, kabahatin kimde olduğu üzerine hararetli bir tartışmaya dönüşüyor.
‘SEÇİMDE VERECEĞİZ’
Genç bir kadın, bu tartışmalara son noktayı koyuyor: “Kim hata yaparsa cezasını seçimde vereceğiz! Sizinkiler de bizimkiler de fark etmez, halkı görmezden gelen kimse o makamda olmamalı!” Bu cümle vagondaki herkesin içindeki biriktirdiği öfkeyi seslendiren bir çığlık gibi yankılanıyor.
Yolculuğun bir aşamasında güvenlik görevlisi, trenin son durağının Gaziemir olduğunu ve Alsancak’a geri döneceğini anons ediyor. Homurtular eşliğinde yolcular iniyor. İki kez Alsancak'a doğru boş giden trenlerden dakikalar sonra güney yönüne giden bir diğer trene geçiyor ama bardağı taşıran son damla Adnan Menderes Havalimanı durağında yaşanıyor: Tren, tüm yolcularını boşaltarak Alsancak’a doğru yola çıkıyor. Yolcular, kendileriyle adeta alay edildiğini düşünerek sert tepkiler veriyor.
Yolcuların sıkış tepiş halde beklediği son tren nihayet geldiğinde, hepimiz son bir güçle kendimizi içeri atıyoruz. Cumaovası durağında inenler derin bir nefes alırken, trende kalanlar toplu ulaşımın ne kadar zor ve konfordan uzak olduğunu konuşmaya devam ediyor. "İzmir’in toplu taşıma sistemi bir üçüncü dünya ülkesi seviyesinde mi?" sorusu havada dolaşıyor. Herkesin kafasında aynı soru: Seçimden sonra ne değişti, neden her şey bir anda bu kadar kötüleşti?
Kimi Başkan Tunç Soyer’i özlemle anıyor, kimi ise Cemil Tugay’ın elinde kaynak olmadığını dile getiriyor. Ama herkesin ortak noktası bir: Bu sistem, bu şekilde daha fazla sürdürülemez. Hem öğrenciler hem de işten çıkmış, yorgun insanlar için bir an önce düzeltilmesi gerekiyor.
Rayların üstünde geçen bu gün, İzmir’in toplu ulaşımda nasıl bir sınavdan geçtiğinin küçük bir kesiti. Ve bu sınavda hepimiz, sıkış tepiş vagonlarda, sıcak ve bunalımlı bir yolculukla mücadele ediyoruz.