İki asır kadar önce devletler tam bağımsızlık, şahıslar ise özgürlüklerine gölge düşürmemek ve onurlarının kırılmaması için borç almaktan geri dururlardı. Günümüzde borç bulabilmek bir maharetmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ama tarihi gerçeklerden de bir ders çıkartmak kaçınılmaz gibi görünüyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bugüne kadar uzanan borçlanma tarihi, aslında Türkiye’nin ekonomik bağımsızlık mücadelesinin de iyi bir yansıması. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1854 yılında İngiltere’den aldığı ilk dış borç, aslında bir zorunluluğun eseriydi. Kırım Savaşı sırasında ihtiyaç duyulan bu borç, Osmanlı'nın mali dengesini sarsmış, 19. yüzyılın ikinci yarısında artan borç yükü, nihayetinde devletin ekonomik egemenliğini zayıflatmıştı. Özellikle 1876 yılında borçların ödenememesi sonucu iflas ilanı ve 1881 tarihli Muharrem Kararnamesi, Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulmasına zemin hazırlamıştı. Bu yapı, Osmanlı'nın vergi gelirlerinin büyük bir kısmını yabancı alacaklılar adına toplarken, devletin ekonomik bağımsızlığını kaybetmesine neden oldu.
CUMHURİYET DÖNEMİ
Osmanlı'dan miras kalan büyük borç yükü genç Türkiye Cumhuriyeti’nin omuzlarına bindi. Genç cumhuriyet bu büyük borç yüküyle karşı karşıya kaldı. Paris Anlaşması ile Osmanlı borçlarının büyük bir kısmını Türkiye üstlendi. İlk borcun alındığı 1854 yılından tam 100 yıl sonra, yani 1954’te Türkiye Düyun-u Umumiye'ye son taksiti ödedi ve bu sayede Osmanlı'dan devraldığı borçlanma sayfasını resmen kapattı. Ancak bu dönemde bile Türkiye, borçlanmayı tamamen terk edememiş, 1930'da ABD’den, 1932’de Sovyetler Birliği’nden ve 1938’de İngiltere’den alınan borçlar, ekonomik kalkınma sürecinde kullanılmıştı. Özellikle 1930'lu yıllarda dünyada yaşanan ekonomik buhran ve dış yardım arayışları, Türkiye'nin de dış borçlanmaya başvurmasına neden olmuştu.
YENİ EKONOMİ
Türkiye’nin borçlanma serüveni, 1980'de alınan radikal ekonomik kararlarla yeni bir evreye girdi. 24 Ocak Kararları olarak bilinen bu dönemde, Türkiye dışa açık bir ekonomi politikası izlemeye başladı. Bu politika değişikliği, özellikle yatırımların artması amacıyla dış borçlanmanın hız kazanmasına neden oldu. Ancak her borç, yeni bir bağımlılığı da beraberinde getirdi. Ülke, borcu borçla kapatma döngüsüne girerken, faiz yükü de giderek artmaya başladı.
TARİHİ EN YÜKSEK FAİZİ
Faiz giderleri 148.7 milyar TL ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaştı. Bütçe açığı geçen ay 100.5 milyar TL’ye ulaştı. Merkezi yönetim bütçesi 2024 yılı Ocak-Eylül döneminde 1 trilyon 74 milyar 18 milyon TL açık verdi. Bütçede açık yaklaşık yüzde 110 oranında arttı. Faiz gideri yılın ilk 9 ayında 912.7 milyar TL’ye ulaştı. Yılın ilk 9 ayında vergi gelirleri 5 trilyon 134 milyar TL oldu. Her 5 liralık verginin 1 lirasının borç faizine gittiğini hesaplamak çok zor değil. Bu tablo, devletin borçlanma politikalarındaki yapısal sorunları ve çözüm gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Borçlanma, ülke ekonomilerinde büyüme ve kalkınmanın aracı olarak görülebilir. Ancak, Türkiye'nin mevcut durumu, borçlanmanın kontrol altına alınamadığında nasıl bir yük haline geldiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
GELECEĞE YÖNELİK DERSLER
Türkiye’nin geçmişten günümüze borçlanma konusunda önemli dersler çıkarmış olması gerekiyor. Ancak mevcut ekonomik tablo, bu derslerin daha dikkatli bir şekilde analiz edilmesi gerektiğini gösteriyor. Bugün, bütçe açığını kapatmanın ötesinde, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir ekonomik programın hayata geçirilmesi elzem. Özellikle faiz giderlerinin böylesine yüksek seviyelere çıkması, devletin kaynaklarının daha verimli kullanılması gerektiğini ortaya koymakta.
BORCUN ROTASI
Borç almak, ekonomik büyüme için bir araç olabilir. Ancak bu aracı etkin bir şekilde kullanmak, sürdürülebilir büyüme için gerekli. Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüş döneminden alınacak en büyük ders, borcun büyüme için değil, bağımlılığa yol açmaması gerektiğidir. Bu bağlamda, Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığı için borçlanmayı sürdürülebilir hale getirmesi, geçmişten alınan derslerle mümkün olacaktır. Borç almak zorunda kalan Osmanlı nerede? Tarihinin en büyük borç faizini ödemek zorunda kalan Türkiye Cumhuriyeti nereye gidiyor? Nerden nereye gitmek istiyorsak o kadar borç almalı o kadar ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız!
Atalarımızın ‘Borç yiğidin kamçısıdır’ sözünü hatırlarız da bir türlü ‘Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir’, ‘Borçlunun yalımı alçak olur’ , ‘Baba borç yapar çoluk çocuk aç yatar!’ sözlerini anımsamaktan imtina ederiz.