CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bürokrasiye göndermede bulunarak, “hatalı” ve “yanlış” işlere imza atmamalarını istedi. Bir bildiği mi var, yoksa bu bir “aba altından sopa mı göstermektir” anlaş...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bürokrasiye göndermede bulunarak, “hatalı” ve “yanlış” işlere imza atmamalarını istedi. Bir bildiği mi var, yoksa bu bir “aba altından sopa mı göstermektir” anlaşılması güç bir durum. Sayın Kılıçdaroğlu, muhtemelen 2023’te ve zamanında yapılacak seçimleri “çantada keklik” görüyor! Hayırlısı.
Tabii ki, bu açıklamalar Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sert tepki gösterdi. Afrika gezisi öncesi televizyonlarda canlı yayınlanan konuşmasında bir gazetecinin Kılıçdaroğlu’nun o sözlerini sorması üzerine, bunun darbe ve vesayetler dönemlerini hatırlattığını söyledi. Bu ifade nazikçe ancak ağır bir suçlamadır. Türkiye’de vesayetler dönemi artık bitmiştir.
Şimdi gelin, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerini duyan bürokratların ne yapacaklarına ve nasıl davranacaklarına bir bakalım. Siz olsaydınız ne yapardınız. Bir kere kendinizi suçlu hisseder miydiniz? Muhtemelen hissedersiniz. Düşünün, görevi muhalefet etmek olan bir liderin, sabit bir suç olmadan “Size hesap sorarım” demesi haleti ruhiyenizde nasıl bir etki bırakır.
Elbette ben bu satırları Kılıçdaroğlu’nu suçlamak ve eleştirmek için yazmıyorum. Bir durum tesbiti yapmaya çalışıyorum. Örneğin, Sayın Kılıçdaroğlu dahil CHP’liler zaman zaman şunu söylüyor: “Yap-İşlet-Devret yolu ile yapılmış ve hazine garantisi verilmiş köprü, yollar ve hastaneleri kamulaştıracağız. Bu ihalelere imza atanlardan da hesap soracağız” diyor.
O zaman bu sözlerim milat kabul edildiği tarihten itibaren, hiçbir bürokratın bu tür projelere imza atmaması mı gerekiyor? Bu aynı zamanda devletin durması, ekonominin çarklarının işlememesi değil midir? Zaten pandemi ile birlikte derin bir ekonomik kriz yaşayan ülkemizde inşaat sektörü çökmez mi? Müteahhitler iş durdurup işçileri kapı önüne koymaz mı?
Bunu genelleştirmek mümkün. Devlet dairesinde imza atmayan bürokratın, bu ülkeye vereceği zararı düşündük mü hiç? Hele bir de art niyetlilik varsa, Türkiye’de işler durur maazallah. Hep beraber pandeminin ilk anlarında müşahade ettik ki, esnafımız, zanaatkarımız, işçimiz ne kadar zarar gördü. Böyle bir durumun yeniden yaşanmasını kim ister ki?
Bence Türkiye’de ister siyasetçi, ister bürokrat olsun, isterse de vatandaş herkes konuşurken bin düşünüp, bir konuşmalı. Söylediklerinin nereye gideceğini iyi bilmeli. Kaldı ki, Sayın Kılıçdaroğlu bürokrasiden gelmiş bir insan. SSK Genel Müdürlüğü yaptı. O koltukta neler yaşadığını bir Allah ve bir de kendisi biliyor. Biz ise rahmetli gazeteci Savaş Ay ile çıktığı programlardan biliyoruz.
O programda SSK hastanelerindeki rezaletler ekrana getirilip kendisine sorulduğunda, Kılıçdaroğlu, “Siyasi iradeyi” suçlamıştı. Yatırım yapılmadığını ve para gönderilmediğini söylemişti. Bizler de o görüntüleri içlerimiz acıyarak izlemiştik. Bu travmayı yaşayan ve o zaman bir Genel Müdür olan Kılıçdaroğlu’nun bugün yaşadıklarının tam tersini savunması beni şaşırtıyor.
Kim ne derse desin, mesele “üzüm yemek” olmalı. “Bağcıyı dövmek” değil. Bu iktidar bugün var, yarın yok. Yarın belki de Sayın Kılıçdaroğlu ve dostları o koltuklara oturacak. Onlar orada otururken, o gün muhalefette olanların benzer cümleler kurmaları hoşlarına gider mi? Veya, o günkü bürokrasiyi nasıl etkiler ve işleri yavaşlatır.
Türkiye’de her zaman hantal bürokrasiden yakınmıyor muyuz? Hadi geçtim vatandaşın işinin görülmesinden. Bu ülkeye yatırım yapacak olan yabancı sermaye, ne düşünür? Sayın Kılıçdaroğlu’nun, daha önce de “Türkiye güvenli bir ülke değil. Herkesin hayati tehlikesi var” sözlerini de hatırlarsak, bu işin içinden çıkmak mümkün değil. Gelin demokrasiye inanalım ve bu ülke insanına güvenelim.