Yazıdaki başlığı okuyanlar “Selamün kavlen” çekebilir, biliyorum. Ama hemen sizi esirgeyecek dualara sığınmayın. Türk...
Yazıdaki başlığı okuyanlar “Selamün kavlen” çekebilir, biliyorum. Ama hemen sizi esirgeyecek dualara sığınmayın. Türk sinemasının neşesini yitirmediği, hatta en neşeli olduğu zamanlardan bir hikaye anlatacağız. Türkiye’ye adeta sinemayı getiren “Seden” ailesi dört kuşak boyunca filmcilik yaptı. Şüphesiz Yeşilçam dönemine en çok emek veren isimlerden biri Osman Fahir Seden oldu. 1926’da doğan, 1 Eylül 1998’de hayatını kaybeden Seden, yönettiği filmlerde, adeta Alfred Joseph Hitchcock tarzını benimsercesine bir sahnede görünmesiyle meşhurdu. Şüphesiz, aile olarak sinemacılıkta ısrar etmeleri, yapımcı ve yönetmen olarak sinemamıza kazandırdıkları üstün bir değer taşıyor. 1950’lerin sonu ve şüphesiz 1960’lar nicelik olarak Türk sinemasının en verimkar zamanı. O dönemde (özellikle 1965’e kadar) Türk sinema ortamında hatırı sayılır bir dayanışmadan da söz edilebilir. Yönetmenlerin ve yapım şirketlerinin tatlı bir kıskançlıkla üretim içinde oldukları bir zaman… Bu ortamdan Atıf Yılmaz (Batıbeki) 1961 yılında “Allah Cezanı Versin Osman Bey!” filmini çeker. O dönemde sinemamızın etkin isimlerinden olan Seden’e yönelik bir espri olarak da algılanır. Bakın, Osman F. Seden bu film için ne diyor? “Allah Cezanı Versin Osman Bey, Atıf Yılmaz’ın kaç sene evveli bilmiyorum, 50’lerin sonuydu, yaptığı Orhan Günşiray’lı bir film. Çok da beğenildi, çok da güzeldi, iyiydi. Osman Bey kelimesinden başladılar bana takılmaya, Atıf sana takılıyor, başka isim bulamaz mıydı filan diye. Ben kızmış rolü yaptım. Atıf o zamanlar o kızgınlığı epey şey etmişti; “Yok ya ne münasebet, Osman koyduk ismini, bilseydik kızacağını başka bir şey koyardık” filan derdi.” (1) Bundan sonrası Türk sinemasının neşeli ortamına işaret ediyor. Aynı konuşma şöyle devam ediyor: “Bülent Oran da devamını, işte, şaka büyüsün diye körükledi ikimizi. O sırada biz bir film çekiyorduk, gene Orhan Günşiray’la. Aşağı yukarı kadro biraz benziyordu. ‘Erkeklik öldü mü Atıf Bey?’ koyduk. O zamanların bir esprisiydi.” (2) Kuşkusuz Atıf Yılmaz da Osman Fahir Seden de Türkiye’de sinemayı sanat yapan birkaç isimden biriydi. Yiğitalp Ertem de bir makalesinde Seden’in ve ailesinin sinemamıza katkılarını şöyle anlatır: “Kemal Film, Yeşilçam’a az çok aşina olan herkesin hatıralarında bir şekilde yer etmiştir. 1922 yılında iki kardeş olan Şakir ve Kemal Seden’in kurduğu bu film stüdyosu, Osman Seden’in sinemayla ilişkisinin başladığı noktadır. Osman Seden sinema dünyasına lise yıllarında, babası Kemal Seden’in kurucusu olduğu bu film şirketinde, ithal filmlerden dublaj amaçlı çeviriler yaparak adım atmıştır. Bu yıllarda okuduğu senaryolar, izlediği filmler ve sinemacılığın işleyişine dair edindiği bilgiler ise onun bir aile mesleği olarak filmciliği sürdürmesinde en büyük yardımcısı olacaktır. (…) Kemal Film bünyesinde pek çok genç yönetmen Seden’in yanında, onunla usta-çırak ilişkisine girerek film çekmeye başlarlar. 60 ve 70’li yıllarda, müthiş üretim temposu sebebiyle Seden, filmlerinde sık sık önceki işlerinde yarattığı karakterleri ve hikâye parçalarını tekrarlar. Fakat yarattığı sinemasal evren, neredeyse her seferinde geniş kitleleri sinemaya çekmeyi başarır. Yeşilçam genelinde veya Kemal Film özelinde yaşanan ekonomik buhranlardan daima halkın ilgi gösterebileceği filmler yaparak, bizzat sinema yaparak çıkmaya çalışır. Kemal Film, 1964’de atlattığı iflastan, 1972’de kurtulamaz ve Seden üzerinde pek çok borçla stüdyosunu kapatır, başka yapım şirketlerinde yönetmenlik yapmaya başlar. 1980 ve 1990’larda sinemanın düşüşü, televizyonun yükselişi sıralarında dönüşüme ayak uydurarak TV dizileri ve video filmler yapmaya başlar. Sinemada yakaladığı popülerliği önce TRT’ye, sonrasında özel kanallara yaptığı dizilerle de devam ettirerek kariyerini tamamlar.” (3)- Kerime Şenyücel, Sinemayı Sanat Yapanlar, s.66 TRT Yayınları, 1999
- Aynı yayından…
- https://www.tsa.org.tr/tr/yazi/yazidetay/42/osman-fahir-seden--yesilcam%E2%80%99in-ta-kendisi