Okan Eralkan, farklı sektörlerde hizmet veren bir iş insanı. Urla’ya bağlı Zeytinler Köyü’nde...
Okan Eralkan, farklı sektörlerde hizmet veren bir iş insanı. Urla’ya bağlı Zeytinler Köyü’nde neredeyse 150 yıllık köy evini restore etti. Temiz havası, rahat ulaşımı ve sessizliğiyle öne çıkan köyde gerçek bir huzur ortamı yaratmış. Bahçede yer alan iki evden birine annesi “Nermin Hanım”ın adını diğerine de anneannesi “Fethiye Hanım”ın adını vermiş. Hatıralarına ve ata yadigarı eve sahip çıkarak evi yaşatan Eralkan bize kapılarını açtı ve yapmak istediklerini anlattı. Eralkan, “Adından da anlaşıldığı gibi burası bir “ata evi”, “ata yadigarı”. Yani ben burayı satabilirdim de. Ama satmayı hiç bir zaman için düşünmedim. Çünkü yaşatmak istedim. O nedenle de iki ev var bir bahçe içerisinde. Annem ve anneannemin ismini koydum evlere” dedi. Öncelikle bize Zeytinler köyünden söz eder misiniz? Burası 600 nüfuslu bir köy. Ova nüfusuyla beraber aynı zamanda köy merkez nüfusu 600 kişi. Bu köye ulaşım İzmir Çeşme Otoyolu’nda Zeytinler çıkışından çıkılarak, eski Çeşme yoluna girilip, 150 metre sonra sola dönülerek ulaşımı çok rahat sağlanan bir köy. Köyde genelde insanlar çalıştığından dolayı, çok sessiz bir ortam var. Çünkü şöyle bir özelliği var: Gündüz balık işleme tesisinde çalışanlar var. Bahçesinde, tarlasında çalışanlar var. Akşamları da, yazın bilhassa burada kavun yetiştiriciliği olduğundan tarlalara gidip, orada yatıyorlar; kavunları bekliyorlar. Sizin köyle geçmişiniz nedir? Bağınız nedir? Onu biraz anlatın bize.Anneannem burada yaşıyordu. Annem buradan gelin gitmiş şehre. Anneannemin annesi, babası hep bu köyde yaşamışlar. Onlar rahmetli olunca, anneannem dedem de ölünce yalnız yaşamaya başlamış. Yani, bu evin o halde 150 yıllık geçmişi var…Evet, yaklaşık olarak vardır. Kökleriyle beraber. Sadece anneannem bu yaşa kadar yaşamadı. Adından da anlaşıldığı gibi burası bir “ata evi”, “ata yadigarı”. Yani ben burayı satabilirdim de. Ama satmayı hiç bir zaman için düşünmedim. Çünkü yaşatmak istedim. O nedenle de iki ev var bir bahçe içerisinde. Annem ve anneannemin ismini koydum evlere. Peki, Köylülerin size yaklaşımı ne oldu? Bir sevinç uyandırdı mı? Şu ana kadar size gelen görüşler nasıl köy halkından?Bir kere köy halkı hayranlıkla izliyor. Diyor ki: Muhteşem bir yer oldu. Hani neredeyse müze gezer gibi geliyorlar. Evi dolaşabilir miyiz? Evleri gezebilir miyiz? İçinde ne değişiklikler yaptın görebilir miyiz? Gördükten sonra da hayran kalıyorlar. Ben de onlara bir çay, kahve ikram ediyorum. Diyalog başlıyor köylülerle. Şu anda köylülerle aram çok iyi. Anladım. Peki, bu fikrinizin ve eyleminizin köyde buna benzer bir yol açacağı kanaatinde misiniz? Böyle bir etki gördünüz mü şu ana kadar?Bugüne kadar yaptığım ticari işlerin hepsinde ilk olma hedefim oldu. Şimdi, ilk adımları, ilk yatırımcı olmayı seviyorum. Denenmemiş şeyleri deneyip de başarı elde etmeyi sevdiğim için bu benim sürekli ilgi alanım haline geliyor doğal olarak. İşte, bu projenin mesela devamında lüks çadır hayatı var. Kamp hayatı var. Gençlik merkezi var.Yine köy merkezli mi düşünüyorsunuz yoksa başka bir alanda mı? Burada, evet. Ovada yapmayı düşünüyorum. Doğa ile iç içe olsun insanlar. Ama tabii ki buradaki köy hayatı gibi, olsun. Nasıl burada köyün içerisinde modern bir yaşam var. Ama aynı zamanda da işte köy yumurtası var, köy ekmeği var. Bir yandan bahçesinde jakuzisi var. O kamp yerinde de, mesela gençlik merkezinde düşünüyorum bir havuz olmazsa olmazı olacak oranın. Ama insanlar sonuç itibarıyla kamp alanından çıkıp, doğa yürüyüşü de yapabilecek. Yani iki seçeneği birden yaşatmak istiyorum insanlara.Bugüne kadar kaç misafir ağırladınız? Onların görüşleri nasıl oldu? Eksikleri tamamlama adına katkısı oldu mu? Şimdi işin gerçeğini söyleyeyim: Dışarıdan da misafir ağırladım, bir de iç misafir dediğimiz misafirler var. İç misafir ne demek onu anlatayım ben size. Eşinizi, dostunuzu davet ediyorsunuz. Diyorsunuz ki gel benim misafirim ol. Neden? O gelip burada kaldığı zaman eksikleri sana söylüyor. Ve sen daha işin başındayken eksiklerini giderebiliyorsun. Turizmde böyle bir kavram var mı yoka siz mi ilk defa söylüyorsunuz? Böyle bir kavram olduğunu ben duymadım bugüne kadar. Ama ben de açık söylemek gerekirse, çok soruyorum insanlara. Ne yapmam lazım? Senin fikrin ne? Şimdi bana mesela şey dediler. Dediler ki buraya bisiklet al. Hemen iki tane bisiklet aldım. İnsanlar bisikletle gezmeyi sever doğa ortamlarında ve ya eko-turizmde. Dediler ki bahçe içinde bir aktivite yap çocuklar için. Ne olabilir ki dedim. Zıp zıp, örnek veriyorum. Bir tane masa tenisi koyacağım. Belki langırt koyacağım. Geldiği zaman insanlar izole olmuş bir bahçede istedikleri gibi vakit geçirebilsinler. Peki, yaptığınız çalışmanın, genel anlamda köyün turizmine, köydeki insan sirkülasyonuna özellikle yaz döneminde nasıl bir katkı yapmasını bekliyorsunuz? En azından bu yaz için bir hedef koydunuz mu önünüze?Buranın sürekli olarak dolu olacağına inanıyorum. Gerek bu pandemi sürecinden dolayı insanlar, toplu halde yaşamak istemiyorlar bir. İki eko-turizmi yapmayı isteyen çok yabancı var. Burası kaç kişi alabilir? İki ev 6 kişi alabiliyor. Ama örnek veriyorum der ki bir grup gelir 8 kişi. Avrupa kültüründe şöyle bir şey var, biz bir arada olmak istiyoruz. O zamanda ne yapacağım, iki tane şişme yatak koyacağım. Amaç uyumak zaten başka bir şey değil. Köyünüzle ilgili gelecekte görmek istediğiniz durum nedir? Yapmak istediklerinizin devlet düzeyinde destek görmesi adına…Şimdi, ben Türkiye'yi çok dolaştım. Yani Türkiye'nin çok az bir bölgesi kaldı: Doğu ve Güneydoğu Anadolu dışında, Karadeniz'in tamamı, Trakya'nın tamamı, Ege'nin tamamı, Anadolu'nun içi ve Akdeniz Bölgesi'nin tamamı. Ben şunu istiyorum: Bir kere eko-turizmi dediğimiz doğa turizmi, pansiyonculuk yapılması gerekiyor. Ve ben Türkiye'nin mesela İğneada- Kırklareli tarafına gittim. Dediler ki: Burası bizim Bulgaristan sınırımızmış. Orada bir tane belde var İğneada diye geçiyor adı. Ve burada mesela ev turizmi var sadece. Bir tane otel var koskoca deniz kenarında. Ev pansiyonculuğu diyelim. Ve hakikaten bildiğin köyde yaşıyorsun. O köy evinin kokusunu alıyorsun. İşte kedisi var, köpeği var. Ondan sonra lüks restoranlar yok, böyle salaş balık lokantaları var. Tavuklar var. Ailelerin gittiği bir yer. Hani o batının daha doğrusu Çeşme'nin, Bodrum'un, Marmaris'in o çılgın bağıra bağıra sesleri bunlar yok. Sadece sakinlik var, dinginlik var ve ev pansiyonculuğu var. Peki bu evle ilgili hatıranız var mı? Anneanne burada yaşıyordu dediniz. Siz gider, gelir miydiniz? Gelirdik, giderdik. Babam çok severdi burayı. Hatta bu evin eski halinin yapımında çalışmışlığım var benim. Çocuğum o zamanlar. Ne bileyim, kapı çerçeveler demirdi. Onları mesela ben boyadım. Burada gelirdik, annem yaz tatillerini geçirirdik o zaman inşaat yapılırken bizi ninemin evinin içerisine yatak sererdik bir tane. Çünkü bu ev inşaat halindeydi o zaman. Yani burada güzel anılarım var. Anneannem çok neşeli bir kadındı. 80 yaşında rahmetli oldu. 80 yaşında 40 yaşında bir ebeveynin performansı vardı ve genç gibiydi. Gençlerle çok iyi anlaşırdı. Eğlenmeyi severdi. Şu anki hissiyatınızı merak ediyorum. Anılarınız var burada. Bu evi ayakta tutuyorsunuz. Hazırlarken ne hissettiniz? Şu an bitmiş durumda. Misafir ağırlıyorsunuz, ağırlayacaksınız. Neler söyleyeceksiniz… Bir kere burası hayatımı çok değiştirdi. Enteresan bir örnek vereyim. Ben kilolu bir insanım. Ve ben burada inşaata başladım, ve burada hafta sonlarımı geçirmeye başladım. Eşimi, dostumu misafir etmeye başladım. Psikolojim bir kere çok güzeldi. 30 kilo verdim. Burada köy dostluklarını gördüm. Komşuluğu öğrendim. Şehirde biz böyle komşu olamıyoruz. Mesela ben buranın inşaatını yaparken, komşular bana sürekli çay getirir, börek getiriyordu, kurabiye getiriyordu. Evlerine yemeğe davet ediyorlardı. Yat diyorlardı burada, gitme İzmir'e diyorlardı. İşte şimdi bunu İzmir'de görebiliyor muyuz? Göremiyoruz. Burada herkes bir nebze birbirine güveniyor. Ve örnek veriyorum kapının önünde odunları görmüşündür. O odunları komşum bana dağdan kesti getirdi. Öyle bir hakkımız var bizim bu köyde. Para ödemiyoruz oduna. Sadece Orman Müdürlüğü'nün işaretlediği ağaçları kesip, yakıt olarak kullanabiliyoruz burada. Komşum benden para almadı. Turşu kurdu örnek veriyorum. Kavanoz getirdim. Köyde kavunculuk var. Ne bileyim, önümden geçen her üretici bana kavun bırakılıyor. Ben aldım o kavunların bir kısmını yedim. O kadar çok ki, İzmir'e götürdüm veya buraya gelen misafirlerime “Alın eve götürün. Evde yersiniz” dedim. İkram ettim. Şimdi büyük şehirde kim yapıyor bunları?Peki, eklemek istediğiniz bir şey var mı?Valla, aslında burada belediyelerin de birazcık bu işe katkı göstermesi gerekiyor. Mesela bu köyde temizlik konusunda eksiklik var. Tamam, her köylü belki kendi evinin önünü belki süpürüyor ama ana arterlerde birikmeler var. Bunları belediye gerçekleştirmiyor. Bunun olması gerekir bence. Köyün bir tane kahvesi var belediyeye ait. Şu anda kapalı kahve. Neden? İhale usulüyle veriyor burayı. Pandemiden dolayı da içindeki kiracı müşteri gelmiyor düşüncesiyle ve ya gelmez düşüncesiyle tekrar kiralamak istememiş. Açılsa iyi olur. Ne bileyim, buraya bir tane güzel bir market teşvik edilse açılsa, iyi olur. Çünkü, buradan, bu köyün yedi çıkışı var toplamda. Ve başka köylere dağılıyor bunlar sonra sonuç itibarıyla. Mutlaka burada bir ticaret olacak. Bu arada buranın kurtuluş günü de 4 Eylül. Bu sene köy meydanında, işte masalar kuruldu. Balık işleme tesisi balık vermiş. Mangallar kuruldu. Çalgılı, çengili burada kutlamalar yapıldı. Herkes oynadı, eğlendi. Hani bu aktivitelerin duyulması lazım. Ve insanlara doğanın ne kadar insanlara dinginlik verdiği, huzur verdiği, sağlık verdiği ve insani değerlerinin nasıl olduğunun bu şekilde anlatmamız lazım diye düşünüyorum.