Okurlardan gelenleri paylaşmak istiyorum: Sokaktaki bir vatandaş kamu malına zarar verdiği için yargı huzuruna getirildiğinde “Efendim, devlet kapılarını ve duvarlarını yıkanlar, Bankaların içini boşaltanlar, vergi kaçıranlar, can da biz patlıcan mıyız?” diye sorarsa hâkim ona nasıl bir yanıt verecektir acaba? Amacım hak aramanın nasıl olabileceğini anlatabilmek… Başka bir amacım yoktur. Anlatmak istediği mi anlayan varsa beri gelsin…
       Son günlerde Türkiye’de türeyen dolandırıcılar, kol geziyor. Sahte doktor, sahte avukat, sahte polisler, (hâkim, savcı, emniyet mensubu) kimliğini sahte olarak kullanıp insanları telefonlarla dolandıranlar. Gıda sektöründeki sahtekârlar. Gelin görün ki, sahtekârlıkların kol gezdiği ülkemizde sahtekârlıkların, dolandırıcıların, ardı arkası kesilmiyor. Bu kişileri polis yakalıyor. Adliye de “Denetimli serbestlikle” serbest bırakılıyor…
       Çeşmelerden akan suların içmeye müsait olmaması nedeniyle halkımızın yüzde 70’i damacana suyu içemeye başladı. Gelin görün ki damacana sularına adeta servet ödeniyor. İnsanlar evlerinde suyu kaynatıp soğuttuktan sonra içenler bile var…
       Avrupa’ya gidenlerin sıkça gördüğü ve bir zamanlar hayali espri konusu olan ama şimdilerde gelin görün ki, marketlerin manav reyonlarında dilimle satılan karpuzlar da görmeye başladık. Yaşadığımız süre içerisinde bakalım daha neler göreceğiz?
       Yoksulluk, pahalılık ve enflasyon; zengin fırsatçıların doyumsuzlukları yüzünden bitmiyor… Zenginlerin önce gözleri doyarsa geriye kanlalar da fakirlere kalır ve yoksulluk da biter inşallah. Durum bunu gösteriyor…
       Cumhurbaşkanı Erdoğan, “En az üç çocuk” diyor. Türkiye’de hayli düşen doğurganlığı artırmak istiyor. İşçinin aldığı 17.000 bin lira asgari ücret. Emeklinin aldığı 10.000 bin lira emekli maaşı, ev kiraları en düşük 15 bin liradan kapı açılıyor. Vatandaşa gelince doğurganlık, nasıl artacak acaba, üç çocuk nasıl yapılacak?
       Turizm Bakanlığı verilerine göre Türkiye’ye gelen turist sayısı yüzde 110 arttı. Türkiye’nin şahane turizm potansiyelinin olması ve sahil şehirleri ve otellerde şimdiden yüzde 80 olduğu belirtiliyor…
       Gençlerimize baktığımızda belediye otobüslerinde, metro ve tramvaylarda, ellerinde birer cep telefonu içerisine gömülüyorlar. Ayakta duran hamile, yaşlı, hasta insanlara kalkıp yer bile vermiyorlar. Bizler hasta, hamile ve yaşlı büyüklerimize yer vermeyecek kadar aile terbiyesinden bu kadar yoksun muyuz?
Diğer hazinelerimizi doldurmakta gösterdiğimiz özeni, keşke kelime hazinemizi doldurmakta da gösterebilseydik… Birkaç yüz kelimelik tamtakır hazinelerle iletişimde nereye doğru gidiyoruz acaba?
       Bir yapay zekâmız eksikti. O da geldi. Şimdilik olay atraksiyonlarla geçiştiriliyor. Ama bir yandan da kaygılar büyüyor: Yapay zekâ kötü ellere geçerse insanlığın hali acaba nereye varacak? Bunu düşünmek bile insanlara dehşet veriyor doğrusu…
-Günün öğüdü Hz. Muhammed (s.a.v.) “Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.”
- Demiş ki; “Senin dünyaya bakan penceren kirli ise, benim çiçeklerim sana çamur görünür.” Hz. Mevlâna.
- Âşık Veysel Şatıroğlu’nun söylediği gibi: -Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece, gündüz gece…