Türkiye, son dönemde bebeklerin hayatını kaybetmesine neden olan büyük bir sağlık skandalıyla sarsıldı
"Yenidoğan Çetesi" olarak adlandırılan organize bir grup, 12 bebeğin ölümünden sorumlu tutuluyor. Aralarında doktorlar, hemşireler, 112 acil sağlık çalışanları ve ambulans şoförlerinin bulunduğu bu çete, bazı hastanelerle iş birliği yaparak insan hayatı üzerinde korkunç bir rant ağı oluşturdu. Bu trajik olaylar zincirinde adı geçen hastanelerden biri kamuoyunda büyük yankı uyandırdı ve tartışmaların odağı haline geldi. Bu hastanenin, AK Parti'de Sağlık Bakanlığı yapmış olan Mehmet Müezzinoğlu'na ait olduğunun ortaya çıkması ise sorumluluk ve denetim mekanizmalarını bir kez daha sorgulatıyor.
Peki Suçlu Kim?
Toplumun vicdanını yaralayan bu olayda en önemli sorulardan biri: Suçlu kim? Yenidoğan çetesi gibi organize bir yapının varlığı, sistemin zaaflarını ve denetimsizliklerin büyüklüğünü ortaya koyuyor. Her ne kadar ilk bakışta çetenin üyeleri sorumlu gibi görünse de, asıl mesele daha derinlerde yatıyor. Bu tür çetelerin varlığı, sağlık sektöründe ciddi denetim eksikliklerinin ve yolsuzlukların olduğunu gözler önüne seriyor. Özellikle sağlık hizmetlerinde etik dışı uygulamaların yaygınlaşması, denetim mekanizmalarının yetersizliğini işaret ediyor.
İsimleri gündeme gelen hastaneler, doğrudan suçun merkezi olmayabilir, ancak iş birliği yapmış olmaları büyük bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Bir hastanenin, bünyesinde gerçekleşen her türden yasa dışı faaliyeti fark etmesi ve durdurması beklenir. Bu noktada, sadece suçlu bireyleri cezalandırmak yeterli değildir. Hastane yönetimlerinden Sağlık Bakanlığı'na kadar geniş bir sorumluluk zinciri bulunmaktadır.
Sağlık Sektöründeki Denetim Eksiklikleri
Türkiye’de sağlık sisteminin en temel prensibi "insanı yaşat ki devlet yaşasın" ilkesine dayanır. Ancak bu ilke, sağlıkta kar odaklı anlayışların ön plana çıkmasıyla zedeleniyor. Yenidoğan çetesi örneğinde olduğu gibi, bazı sağlık çalışanları etik dışı davranışlar sergileyerek bu ilkeyi ihlal ediyorlar. Sağlık sektöründe yeterli denetimlerin yapılmaması, bu tür çetelerin rahatça faaliyet göstermesine olanak tanıyor.
Bu durum, sadece çete üyelerinin değil, aynı zamanda denetim mekanizmalarının da suçlu olduğunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığı ve ilgili kurumlar, sağlık sektöründeki bu tür etik dışı uygulamalara karşı daha sıkı ve etkili denetim mekanizmaları geliştirmek zorunda. Aksi takdirde, insan hayatı üzerinden dönen bu tür rant faaliyetleri önlenemeyecek ve benzer skandallar ortaya çıkmaya devam edecektir.
Siyasi Sorumluluk kimde?
Skandalın bir diğer boyutu da siyasi sorumluluk. Özel Avcılar Hospital’ın eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile olan bağı, sağlık sistemindeki siyasi etkilerin sorgulanmasına neden oldu. Her ne kadar bir bakanın doğrudan böyle bir olayla ilişkilendirilmesi haksızlık gibi görünse de, bu tarz skandalların ardındaki büyük resmi görmezden gelmek de mümkün değil. Sağlık sisteminde, siyasetin ve büyük sermaye gruplarının etkisi, kamuoyunda güven kaybına yol açıyor.
Bir ülkenin sağlık sistemi, sadece teknik yeterlilikle değil, aynı zamanda etik değerlerle de ölçülür. Sağlık sektöründe görev alan herkesin birinci önceliği insan hayatını korumak olmalıdır. Ancak, bu tür çetelerin varlığı, bu ilkenin ne kadar zayıflatıldığını gözler önüne seriyor.
Yenidoğan çetesi skandalı, Türkiye’nin sağlık sistemindeki denetim eksikliklerini, etik dışı uygulamaların yaygınlığını ve siyasi sorumlulukları yeniden gündeme taşıdı. Bu trajik olayın ardından yapılması gereken, sadece suçluları adalet önüne çıkarmak değil, sağlık sistemini köklü bir şekilde yeniden ele almak ve denetimleri sıkılaştırmaktır. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" anlayışını sadece sözde değil, uygulamada da hayata geçirmek için tüm sağlık çalışanları, kurumlar ve siyasi otoriteler elbirliğiyle çalışmalıdır. Aksi halde, sağlık sistemi üzerindeki güven krizi derinleşecek ve insan hayatı üzerinden dönen bu tür trajik olaylar devam edecektir.