Yazı dizimize geçtiğimiz bölümde, siyasetin konuyla ne gibi bir alakası bulunduğundan bahsederek devam etmiştik. Bildiğiniz üzere, Ege Telgraf gazetesinde köşe yazmaya başladığımdan bu yana köşemin adı da Ekinoks. Normalde, dünyanın ekvatordan güneşe dik, yani doksan derecelik açı aldığı 21 Mart günüdür. 24 saatlik zaman diliminde gece ile gün ışığı süresi eşitlenir. Ancak diğer açıdan bu durum yılda 2 kez meydana gelir ve diğer ekinoks 21 Eylüle tarihlenir. Gecenin kuzey yarım kürede en uzun olduğu, gün ışığının en kısa sürdüğü zaman 21 Aralık, gündüzün en uzun ve gecenin en kısa yaşandığı gün ise 21 Haziran günüdür. Aslında mevsim geçişlerini başlatan tüm bu tarihlerin ana sebebi, dünyamızın güneş etrafında 365 gün süren hafif elips şeklindeki bir yıllık turu esnasında, kendi kuzey güney ekseni üzerinde yaklaşık 23 derecelik bir eğimi bulunmasıdır. Dünyanın kuzey yarım küresi ile güney yarım küresi bu nedenle birbirinden tamamen farklı mevsimler ve iklimler yaşar. Elbet ki, karaların ve okyanusların dağılımı, manyetik kutup, elips şeklinde dönülen yıllık güneş etrafındaki yörünge gibi çok sayıda farklı denklem de mevsimlere etki eder. Yine de yaşadığımız iklimleri yıl içinde düzenleyen başlıca dayanak bu eğimden oluşur. Dünyamız gibi gezegenlerin yaşları ve güneş gibi yıldızların yaşları milyarlar ile ölçülür.
TAVUKLARIN ATALARI
Dünyamızın yaşı olarak, oluştuğu andan günümüze kadar geçen zamanın yaklaşık 4,5 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir. 6 bin 371 kilometre çapa sahip olduğu hesaplanan gezegenimiz aslında oldukça yaşlıdır ve çok sayıda badire atlatmıştır. Bilim insanları yaptıkları bilimsel ölçümler ve hesaplamalar ile bir adet büyük buzul çağı, bir adet de küçük buzul çağı yaşandığını tespit etmiştir. Bu dönemler neredeyse yer yüzeyinde o ana kadar başlamış yaşamsal oluşumları tümüyle yeniden düzenlemiş, bir kısım canlıların yok olup ortadan kalkmasına neden olmuştur. Bugün günümüzde yaşamaya devam eden canlılardan “tavuk”ların atalarının, ikinci buzul çağında ortadan kaybolan dinozorların soyundan geldiği düşünülmektedir. Böylesi fikirler, her şeyin tümden yok olmadığı, çok daha farklı bir yaşam formuyla yeniden hayat bulduğu izlenimini verir. İklimler ise, bilinen anlamıyla, ilkbahar yaz sonbahar ve kış iklimi gibi temel gruplara ayrılır. Oysa kutuplarda, orta enlemlerde ülkemizin yaşamakta olduğu 4 mevsime benzer yazlardan kışlardan söz edilemez. Benzer şekilde büyük kıtaların denizden uzak iç kesimleri veya orta enlemlerdeki bölgeler, alıştığımız 4 mevsimi görmez veya yaşamaz. İklimsel olaylar çok farklı dinamiklerden etkilenir. Okyanus akıntıları, günümüz dünyasının yaşanılabilirliği hakkında çok önemli bir denge unsurudur. Yerel, bölgesel ve kıtasal rüzgarlar da iklimleri belirgin şekilde birbirinden ayırır. Ancak hepsinin kendine ait bir düzeni ve yaşamın devamlılığını sağlayan dengesi bulunduğu gerçeği yadsınamaz.