Bir yerleşim yerine baktığınızda, orada yaşayan halkın gelir düzeyi, kültürü, önemsediği şeyler, demografik yapısı hakkında pek çok şey öğrenebilirsiniz. O kentin mimarisi ve coğrafyası en fazla orada yaşan insanların ahlak yapısını resmeder. Çoğu yazımızda kıyası pek sevmediğimiz halde, orta yerde duran bir fotoğraf oluğundan Ege denizin iki yakasını karşılaştırmış, bu yakayı bozmakta bu kadar hevesli kitlenin diğer yakaya düşkünlüğü, bozulmamışlığına hayranlığını çok büyük bir ironi olarak görerek altını çizmiştik. 

Bugün 1974’lerde başlayan ancak 2000’de otobanın ve barajın tamamlanması ardından zirve yapan bozuk kentleşme ve dejenere yapılaşmanın bir günde hal yoluna konmasını bekleyemeyiz elbet. Yine de zararın neresinden dönülse kardır diye oturup etraflıca önlemler almaya, şehri var olan koruma kanunlarına ve üst planlara uygun planlamaya, sağlıklı sürdürülebilir yaşam alanlarını kurmaya, coğrafyamızın kutsal değerlerini korumaya başlayabiliriz. Hatta başlamamız gerekir. Ve bu yolu açacak, yasayı, mevzuatı, kanunları halktan çok daha fazla bilen, ilçede uygulayıcı konumdaki seçilmiş ve atanmış resmi makamlardır. 

Halk bu doğrultuda talepkar veya denetleyici olmasa da yerel yönetim görevini yapmakla mesuldür. Kişilerin şahsiyetleri değil, bulundukları makama olan saygımız sonsuzdur. Bir yeri yönetmeye talip olmak çok büyük bir mesuliyet gerektirir. Bir yeri yönetmek, orada yaşayan insanların, doğanın, mal ve can emniyetinin, asayişin, sağlığının, güvenliğinden mesul olmanın dışında ekonomisi, itibarı, bugünü olduğu kadar yarınlarının da gidişatını kurgulaması, geleceğini inşa etmesi bakımından çok mühimdir. Bu açılardan bakıldığında pek çok geçmiş yönetici koltuğunda, kendilerine gösterilen tüm saygıya rağmen, yerini abes ile iştigal etmiş, görevin büyük sorumluluğunu idrak edememiş şahsiyetler oturmuştur. 

Çeşme, ülke tarihinde rüzgarı, sörfü, arkeolojik alanları, tarım bölgeleri, kilometrelerce kumul sahil bandı, termal kaynakları, ege kıyısında metropole yakınlığı ve daha bir çok ayrıcalığı bakımından turizmin ve ülke ekonomisinin lokomotifi olabilirdi. Bunun yerine, inşaat, çimento, emlak, villa gayri menkul pazarı olmaktan ileri gidemedi. Dünyada ekonomi ve turizm hareketleri hangi yöne evrim geçirirse geçirsin asla vazgeçilemeyecek yegane sektör sağlıktır. Çeşme bilimsel çalışmalarla tespit edilmiş, dünyanın en sağlıklı termal kaynağının sahibidir. Termal sular, içeriğindeki minerallerin oranına göre kalite sınıflarına ayrılır. 

Yıllarca termal kaynaklar hakkında bilimsel çalışmalar yürüten Doktor Ilgaz Nacakoğlu, Çeşme termal su kaynaklarının dünyanın en yüksek verilerini ihtiva ettiğinin altını çiziyor. Yaklaşık 30 yıllık mesaimiz boyunca, Ilgaz hocamızın konuyu her dönem yönetimin gündemine, üst makamlara taşıdığını, Çeşme termalinin Dünya Sağlık turizmine katılması gereken eşsiz bir cevher olduğunu anlatmaya çabaladığının şahidi olmuşumdur. Biz kendisini ve uyarılarını çok kez yazdık, kayda aldık, elimizden geldiğince termal ayrıcalığımızın gündeme alınmasına katkı sağladık. 

Ne var ki, çok meşgul olan yöneticiler, başka öncelikler gündemler kovalamaya devam ettiler. Salita Per Aqua kısaca SPA tanımıyla dünyanın şifa aradığı turizm dalı, ilçemizde villa, apartman, alışveriş merkezi inşaatları altında ezilmeye devam etti. Ilıca’da var olan irili ufaklı pek çok termal havuz işletmesi bir bir kapandı. Değişik gelir gruplarına, yüksek gelir seviyesine hitap edecek tesisler yerine, turizm gelişme alanların tamamına siteler döşendi. Ve birinci derece termal alanlar villa rantı merakı uğruna yok edilmeye devam ediyor.