Yazı dizimizi en başından bu yana takip edenler, çevreyi koruma bilincinin yerleşmesi için en büyük görevin yerel yönetimlere verildiğini hatırlar. Bu nedenle yerel yönetimlerin şemsiyesi altında tüm kamu kurumları ve sivil toplum ile beraber, katılımcı demokrasi ilkesi ile kent konseylerinin kurulduğunu bilir. Son kent konseyi genel kurulunda başkanın konuya dair açıklamalarını önemsediğimizin altını çizmiştik. 

Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, 29 Haziran 2024 tarihli genel kurulda, “Yoldan çıktığımı düşünürseniz, bu yönde bir eğilimimi fark ederseniz beni uyarın, yola girmemi sağlayın, Çeşme’yi birlikte yöneteceğiz, şeffaf yönetimi, katılımcı demokrasiyi, namzet bir yaşam alanını birlikte tesis edeceğiz” minvalinde alışılmışın dışında açıklamalarda bulunmuştu. Bu önemli uyarıları dikkate aldığımız üzere, çevreyi korumada yerel yönetimlerin önemi yazı dizimize bu talep çerçevesinde kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

Çöp ve diğer tüm atık hale gelmiş maddelerin her birinin tabiattaki hammaddeler olduğu, bu nedenle geri dönüşüm ve yeniden kullanımın ne denli önemi olduğunu biliyoruz. Başta tatlı su olmak üzere, yediğimiz, içtiğimiz kullandığımız her malzemenin, atık halini aldıktan sonra tekrar yani ikincil kullanım alanlarında kullanılabileceği ya da dönüştürüleceği ilkesi medeni dünya düzeninde mecburiyet haline gelmiş öncelikli kaygıdır. 

Ülkemizde de tüm çevre yasaları ve ilgili yasal düzenlemeler mevcuttur. Buna rağmen en kötü durumdaki büyükşehir İzmir ili denebilir. İzmir kanalizasyon arıtmasına, suyun ikincil kullanım sahaları olan tarım ve sanayi bölgelerine gönderebilir oranda arıtılmasına gereken ehemmiyeti halen göstermemiştir. Aynı şekilde Harmandalı ilkel çöp depolama alanına da çözüm üretememiştir. Bununla beraber, atık yönetilemez hal almıştır. Bahsettiğimiz gibi 30 ilçenin atığının transfer istasyonları aracılığı ile Harmandalı’ya gitmesi, çöplerin kilometrelerce yol kat etmesi maliyetini açığa çıkarmaktadır. 

Beş buçuk milyonluk kent bu maliyet altında ezilmektedir. Atık yönetimi hakkında tesisleşme konusunda pek çok hibe fonlar, destekler, ucuz ya da hibe krediler bulunduğu halde, İzmir bu alanda gerekli adımları atamamıştır. Halkın bilinçlenmesinin de başkanların dönem dönem plastik poşet toplama etkinlikleri ile sağlanamayacağı açıktır. O etkinliklerde toplanan plastiklerin hangi dönüşüm tesislerine gönderildiği, dönüşümden ne gelir sağlandığı gibi başlıklar da muamma olarak orta yerde bırakılmaktadır. 

Kanalizasyon şebekelerinin yetersiz olduğu ilçede, bugüne kadar ancak ilçemizin yüzde 20 kadarının kanalizasyonu şebekeye bağlıdır ve tek arıtma tesisine gönderilmektedir. Ancak kanalizasyon hatta yer yer su şebekesinin bile atıl olduğu ilçede sürekli imar alanları açılmakta, daha fazla villa üretimine destek olunmaktadır. 

Çeşme ilçesinin 1/100 bin ve 1/50 binlik bakanlık planlarında üçte ikisi turizm geliştirme alanı gözükmekteyken, turizm gelişiminden değil yalnızca emlak konut üretiminden bahsedilmektedir. Çeşme’de yazlık sitelerin yüzde 80 kadar büyük bir oranı, turizm geliştirme bölgelerinde otel ruhsatı ile inşa edilmişti. Bu durum 1974 yıllarında başlamış, hemen tüm eski site inşaatlarında uygulanmış, hukuka ve mevzuata aykırı bir durum olarak şekillenmişti. 
Çoğu yazlık site villaları, 2018 yılında çıkarılan 3194 sayılı imar kanunu geçici 16. Maddesi kapsamında yapı kayıt belgesi edinerek, kat irtifakı, numarataj, kat mülkiyeti, bağımsız birim, yönetim planı gibi pek çok açığı kapatmaya, legal hale gelmeye çabalamıştır. Yine de pek çoğu açısından sıkıntı devam etmektedir. Buna rağmen, halihazırda rezidans adı verilen lüks villalardan oluşmuş, turizm teşvik alanlarında konut olarak inşa edilen pek çok yapının temeli atılmaya devam etmektedir.