Gün geçmiyor ki, Türkiye’nin bir yerinden kadın cinayeti haberi gelmesin. Daha önceki gün Çiğlimiz’de bir koca eşini boğarak öldürdü. Bu nasıl bir ruh hali, inanın insanın aklı bir türlü almıyor.
Yıl...
Gün geçmiyor ki, Türkiye’nin bir yerinden kadın cinayeti haberi gelmesin. Daha önceki gün Çiğlimiz’de bir koca eşini boğarak öldürdü. Bu nasıl bir ruh hali, inanın insanın aklı bir türlü almıyor.
Yıllardır gazetecilik yapıyoruz. Ama özellikle son yıllarda bu kadar kadın cinayetinin yaşandığına şahit olmamıştım. Bu insanlar kime kızıyor, kime öfkeleniyor da ellerini kana buluyorlar. Hem de en yakınlarının.
Bunu sadece insanların içinde bulundukları halet-i ruhiye ile açıklayamazsınız. Mutlaka toplumda yaşanan krizlerin, açmazların, sorunların etkisinin olduğu gerçeği yadsınamaz.
Türkiye olarak, dünya ile birlikte bir pandemi sürecinden geçiyoruz. Bu illet, insanımızın kimyasını bozdu. Davranışlarımız değişti. En yakınlarımıza bile yeri geliyor zarar verebiliyoruz.
Ama iş öldürmeye gelince orada durup bir düşünmek lazım. Evet geçimsizlik, işsiz aşsız kalan insanların agresifliği, yaşantılarına aksediyor olabilir. Ama bu can almaya sebep midir? Biraz öfkemize hakim olmamız gerekmiyor mu?
Söz konusu cinayetlerde genellikler fail erkek oluyor. Kıskançlık, terk edilme korkusu, aldatılma eskiden beri bu cinayetlerin sebebiydi. Ama bugün farklı farklı sebepler insanı şaşırtıyor.
Bugünlerde, Cumhurbaşkanı kararı ile yürürlükten kaldırıldığı söylenen İstanbul Sözleşmesi, toplumda en çok tartışılan konuların başında geliyor. Maalesef Türk insanı bu konuda da ikiye bölündü. Öyle bir algı yaratılıyor ki, sanki bu sözleşme yürürlükte olsa kadınlar öldürülmeyecek.
İstanbul Sözleşmesi’ne tamamen karşı olduğumu sakın düşünmeyin. Elbette kadını koruyan her kanun ve kural yerindedir, elzemdir. Ama “koruyan” diyorum bakın, “koruyor gibi” yapan değil. Daha düne kadar, bu sözleşme yürürlükte iken, onlarca, yüzlerce kadın katledilmemiş miydi. Niye önleyemedi?
Güneydoğu’da kadın öğretmenlerimizden tutun da, kadın askerlerimiz teröre kurban gittiler. Onların yaşama hakkı yok muydu? Kadın illa ki kocası tarafından mı öldürülürse bu sözleşme müdahale edecek. Beyler bu işler sözleşme ile olmuyor. Sözleşme kanuna, kurala saygılı, ahlaklı ve efendi insanlar için geçerli.
O halde sözleşme ile birlikte, toplumumuzu milli ve manevi olarak eğiteceğiz. Yani, klasik deyişle, “Eğitim şart!” Ne yapıp edip insanımızı doğumundan başlayarak, yaşamının sonuna kadar, insan hayatının kadın veya erkek olsun kutsal olduğu gerçeğine inandırmak.
Evet toplumda cani ruhlu insanlar var. Taciz, tecavüzü bunlar gerçekleştiriyor. Ailedeki geçimsizlikler de cinnete sebep olabiliyor. Bu konuda yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok. Çünkü özel hayata müdahale edebilmek çoğu zaman mümkün olamıyor.
Bu konuda en etkili yöntem kanunlarımızın ve kurallarımızın, ilgililer tarafından uygulanması. Kolluk kuvvetlerimiz ve adli makamlarımız verdikleri kararlarda biraz daha dikkatli davranırlarsa belki de bu olayların oranlarını düşürebiliriz.
Ayrıldığı halde, eski eşini ve sevgilisini taciz etmeye devam eden, bunu öldürmeye kadar götüren bir kişi bunu tasarlayarak yapıyor ama, pişmanlık yalanı veya iyi halden, hak ettiği ceza bu insan müsveddesine verilmiyor.
Evet, toplumumuz bir cinnet cenderesinden geçiyor. Her şeyi sebep haline getiren bazı kendini bilmezler öldürüyor da öldürüyor. Bunlara son vermek yöneticisi, eğiticisi, ilahiyatçısı, gazetecisi ile hepimizin görevi. Elimizi çabuk tutalım. Yoksa çok geç olacak.