Şehirler milyonlarca insana ev sahipliği yapan en geniş yerleşkelerdir. Nüfusun bu denli yoğun olduğu alanlarda huzur ve barış ortamının sağlanması ise düzgün, düzenli ve adil bir çevreyle mümkün olab...
Şehirler milyonlarca insana ev sahipliği yapan en geniş yerleşkelerdir. Nüfusun bu denli yoğun olduğu alanlarda huzur ve barış ortamının sağlanması ise düzgün, düzenli ve adil bir çevreyle mümkün olabilir. Çevre hukuku kapsamında ele alınan bu konu tüm çalışma ve çabalara rağmen hali hazırda etkin bir şekilde uygulama alanı bulamamaktadır. Sokak ve caddelerdeki en yoğun trafiği yayaların yani bireylerin ve toplumun oluşturduğu bir yerde kurallara uymak, herkesin haklarına ve yaşam alanına saygı göstermek hem bir zorunluluk hem de medeni olmanın bir gereğidir.
Sosyal hayatın bir sonucu olarak evimizden dışarı çıktığımız andan itibaren pek çok olgunun bir parçası oluruz. Yürüyerek aracımızla veya toplu taşımayla bir yere gitmeye çalıştığımızda, maruz kaldığımız en önemli sıkıntılardan biri de sokak ve kaldırım işgalleridir. Söz konusu işgal çoğu zaman bir aracın kapımızın önünü kapatırcasına park etmesiyle veya esnafın adım atmayı bile engelleyen masa sandalyeleriyle gösterir kendini.
Engelli, yaşlı, çocuk, hamile gibi ayrımcılığı olanların göz ardı edildiği, deprem, sel, acil durum gibi ani gelişen olaylar karşısında yaşanacak kaosun önemsenmediği, günlük yaşamı sekteye uğratacak şekilde düşüncesizce hareket edildiği bir yerde ne haktan hukuktan ne de medeniyetten söz edemeyiz.
Kaldırımlar yayalar için ayrılmış alanlardır; başta görme ve bedensel engelli vatandaşlar olmak üzere, belli yaşın üstündeki yaşlılar, çocuklar veya bebek arabası kullanan anneler için son derece elzemdir. Bu nedenle sıkça bakımları yapılmalı, işgallerin önüne geçilmeli ve gerçek sahiplerine bırakılmalıdır.
Bunların yanı sıra bisiklet, motor ve son zamanlarda popüler olan scooter (elektrikli kaykay) ve elektrikli bisiklet gibi araçların da söz konusu işgale katkı sağlaması da engellenmelidir. Taşıt trafiğine kapalı, çarşı ve pazar gibi bilakis ticari ve kazanç elde etmeye yönelik ürün, mal ve hizmetlerin yapılmasına ayrılmış alanlar hariç esnaf ve işletmelerin kaldırımı da aşan, sokağa taşan işgallerinin önüne geçilmesi gerekir.
Bireysel kazancın kamu yararının üstüne geçmesine müsaade edilmemelidir. Sokak ve kaldırımların yoğun olarak işgale uğradığı diğer bir durumda otomobil ve motorlu araçların olur olmadık her yere park edilmesi hatta artık yolun ortasına dahi bırakılmasıdır. Öyle ki, bu durum olayın vahametini daha çok ortaya koymaktadır. Yükte hafif kaldırılabilir, çekilebilir, yeri değiştirilebilir olmayan bu ağır vasıtalar sahiplerine ulaşılıp yerinden oynatılana kadar ciddi sıkıntılar yaratmakta; yangında itfaiye, acil durumda ambulans, polis gibi hayati araçların olaya müdahalesini engelleyen veya geciktiren tarafları olmaktadır. Böyle anlarda saniyelerin dahi önemi büyüktür. Yol, kaldırım ve herkesin geçiş hakkı olan yerlerin işgalini önlemek amacıyla trafik şube müdürlüklerine ve zabıta amirliklerine şikayette bulunmalıyız.
Yetkili makamlardan izni olmaksızın meydan, sokak, cadde ve yayaların geçişine tahsis edilmiş olan kaldırımları işgal eden kişilere idari para cezası uygulanmaktadır. Bunların bir gün bizlerinde başına gelebileceğini unutmamalı ve ona göre davranmalıyız. Bu nedenle sorunun çözümü noktasında daha empati sahibi daha duyarlı bireyler olalım; olmayanları uyaralım.
Burada öncelikli sorumluluk şehirlerimizi düzene sokan ve planlayan yetkililere düşüyor elbet! Ancak yine de o yönetimi inisiyatif almaya yönlendirecek irade, yalnızca vatandaşların toplum bilinci ile şekillenebilir!