Erzurum’da öğrenciydim. Bazı gazetelerin eklerine yazılar yetiştiriyordum. Bir yandan da kültür-sanat dergileri çıkarma gayreti içindeki geleceğin gazetecisi arkadaşlarıma yardımcı olmaya çalışıyordum...
Erzurum’da öğrenciydim. Bazı gazetelerin eklerine yazılar yetiştiriyordum. Bir yandan da kültür-sanat dergileri çıkarma gayreti içindeki geleceğin gazetecisi arkadaşlarıma yardımcı olmaya çalışıyordum. Türkiye sinema tarihine olan ilgim bana yazma konusunda epeyce alan açıyordu.
Atıf Yılmaz’ın ölüm haberini aldığımda da 1950’lerin sinemasına kafa yoruyordum. O akşam (5 Mayıs 2006) notlarıma sadece “Aaaah Güzel İstanbul!” diye not düşmüşüm. Ardından da “Bizim hayatımız da kocaman bir yangındı zaten” sözü.
Atıf Yılmaz, Mezarımı Taştan Oyun (1951) filminden Eğreti Gelin (2004) filmine kadar sayısız filme imza attı. Kibar Feyzo (1978) Mağlup Edilemeyenler (1976) gibi sol eğilimli filmlerinin yanı sıra sinemamızın baş yapıtlarından Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) gibi eserlere imza atmış olmasına rağmen, 1966’da yönettiği Sadri Alışık ve Ayla Algan ikilisinin başrolü paylaştığı Aaah Güzel İstanbul(!) filminin bendeki yeri başkadır.
Eski bir İstanbul beyefendisi Haşmet İbriktaroğlu görkemli bir hayattan küçük bir kulübeye yuvarlanmış biridir. Bununla birlikte asaletinden bir şey kaybetmemiştir. 1960’ların hülyası sayabileceğimiz “artist olma” olgusunun belki de ilk işlenen filmlerinden biri olan eserde, İzmir’den İstanbul’a bu amaçla gelen Ayşe’nin filme dahi olmasıyla olaylar gelişir. Filmin sonundaki şu diyalog insana ve hayata dair umudun en güzel örneklerindendir:
Ayşe: Ne yapacağız şimdi, bundan sonra.
Haşmet: Bilmem; ama yaşıyoruz. İki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz. Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.
MUHSİN BEY
Haşmet’in sinemamızda neredeyse 20 yıl sonra Yavuz Turgul’un Muhsin Bey’i (1987) olarak karşımıza çıkmadığını kim iddia edebilir? Türkiye’nin en önemli romancılarından Ahmet Ümit’se zaten bu iki karakteri birleştirerek kendine bir “Başkomiser Nevzat” yarattığını her fırsatta söylüyor zaten.
Atıf Yılmaz, hayatının sonuna kadar Haşmet gibi zamana meydan okuyan bir kahraman oldu mu? Sanırım bu soruya onun yakınındakiler daha güçlü bir cevap verebilir. Ancak, sinemamız kırk türlü değişim geçirip kimi yönetmenin ve oyuncunu bugünden dönüp bakmaya utandığı bir maziyle dolarken, Atıf Yılmaz filminin kahramanı gibi hep asil kaldı.
Sürekli okuyan, gençlerle iç içe olan Yılmaz, 53 yıl boyunca Türkiye’nin her dönemine tanıklık eden filmler yaptı. Sinemamızın adı “Yılmaz” olan diğer efsanesi Yılmaz Güney, “Ben gökten zembille inmedim. Benim iki ustam var; biri Lütfi Akad, diğer Atıf Yılmaz” der. Usta Yılmaz da, Güney’den bir röportaj da ondan “Küçük bir kardeş” diye söz eder.
14 yıl önce bugün aramızdan ayrılan Atıf Yılmaz’ın Mersin’le olan bağı ve sinemasının ayrıntıları belki başka bir yazımızın konusu. Büyük ustaya saygıyla…