Günümüzden çok değil 50 yıl öncesinde dünyamızı yönetenler, sanayileşme sonucunda türeyen finans devleri idi. 1984 doğumlu Zuckerberg, 2004 yılında henüz 20 yaşında kurduğu Facebook sayfası ile 18 ay...
Günümüzden çok değil 50 yıl öncesinde dünyamızı yönetenler, sanayileşme sonucunda türeyen finans devleri idi. 1984 doğumlu Zuckerberg, 2004 yılında henüz 20 yaşında kurduğu Facebook sayfası ile 18 ay gibi kısa bir zaman diliminde dünyanın en genç milyarderi oldu. 1955 doğumlu Bill Gates’in microsft yazılı ile benzer başarıyı yakalaması 32 yaşında mümkün olmuştu. 1964 doğumlu Jeff Bezos Amazon’u 30 yaşındayken 1994 yılında kurmuştu. Şirket 10 yıl içinde Amerika Birleşik Devletlerinde faaliyet gösteren tüm şirketleri geride bırakarak, en değerli şirket olma başarısına ulaştı.
1971 doğumlu Elon Musk, yazılım, çip, teknoloji alanında yükselişi ile 45 yaşında dünyanın en zengin ve başarılı iş adamı unvanına erişmişti. Babadan dededen kalan sanayi ve finans şirketlerini dünya devi yapmaya çabalayan ünlü aileler, son 25-30 yıllık bu gelişimi şaşkınlıkla izlediler. Genç neslin üstün zekalı müteşebbislerinin, herhangi bir aile serveti olmaksızın kendi başlarına, çok kısa bir zaman zarfında dünya devi şirketler kurmaları bildik yöntemlerle anlaşılabilir olgular değildi. Eski dönem yöntemleri, mantığı, metotları ile beraber bitiyor, yeni ve çok farklı lisana sahip bir devir açığa çıkıyordu.
Geçtiğimiz günlerde bir komedyen, gidişata şöyle bir vurgu yapmıştı. Bir gün eski neslin yeni nesli alaşağı etmesi gerekse bu akıl almaz derecede kolay olacak. “Harita üzerinde rota çizmeyi bilmiyorlar çünkü konum uygulamaları kullanıyorlar. Mors kodu gibi temel haberleşme yöntemlerinden ve tekniklerinden bihaber yaşıyorlar. Kitap, eski eser, ansiklopedi gibi yöntemleri kullanmıyorlar, çünkü aradıkları her şeyi ellerindeki akıllı makinelere danışabileceklerini düşünüyorlar. Tümüyle elektrik gücü ile var olan sistemlere güveniyorlar ve enerji kesildiğinde kendilerini tümüyle çıplak hissediyorlar. Mekanik bilimden hızla uzaklaşıyorlar, hayatlarının her alanında otomatik sistemler kullanıyorlar.”
Bilgisayar, bilişim, yazılım teknolojilerinin hayatlarımıza girmesi çok olmadı. “bilgisayar” teriminin kullanımı, 1613 yılında Richard Brathwait isimli bir yazarın, “the yong mans gleaning” adlı eserinde karşımıza çıkmıştı. Elbet ki döneminde tam olarak anlaşılamayan bir iz bırakmıştır. İnsanların bir makine içinde arşivlenmiş bilgi ve verileri kullanması şeklindeki bu tanım ilk kez bu anlatımda dile getirilmişti. 19. Yüzyıl başlarında analitik makinelerin kullanılabilirliğini teorileştiren ve teorisini uygulamada geliştiren İngiliz mühendis, Charles Babage alanda çağ başlatan ilk bilim insanı olarak kabul edilir. İkinci dünya savaşı yıllarında bilinen en eski tip hesap makineleri geliştirildi. 1960 lara gelindiğinde artık, sıfırlar ve birlerin dizilimlerini okuyan, monolitik bütünleşmiş devreler üretilmişti.
İlk bilgisayarlar oda büyüklüğünde dev makineler şeklinde yapılmıştı. 1970 lere gelindiğinde artık mikro işlemciler, mikro bilgisayarlar yapılıyordu. Moore yasaları, bilgisayarın gücünün, veri ve hız bağlantısındaki süratin artırılması ile mümkün olacağını söylediği teknik, ancak 21. Yüzyıl başında mümkün olabilmişti.
Son 25 yıllık dönem, baş döndürücü yükselişiyle bilgisayar çağına soktu bizleri. Türk gençlerinin bu alanda kendiliğinden parlamasının nedeni, bir açıdan atalarının “Gök Tanrı” ya olan inancı ile yorumlanıyor. Gök ve göksel olan her şeye öylesine büyük saygı duyulmuş ki, o inanışın karmik olarak, şu anki jenerasyon üzerinde böylesi bir etki yarattığı düşünülüyor. Var olan her şeyin, yerin göğün ve içindeki tüm maddelerin bir enerji olduğu düşünülürse, bu kurgu insana şaşırtıcı gelmiyor.