Kahramanmaraş merkezli deprem vicdanı olan herkesi derinden etkiledi. Kilometrelerce uzaklıkta sivil toplum kuruluşlarının, vatandaşın, gönüllülerin ve kamu kuruluşlarının çabalarını izledik-izlemeye...
Kahramanmaraş merkezli deprem vicdanı olan herkesi derinden etkiledi. Kilometrelerce uzaklıkta sivil toplum kuruluşlarının, vatandaşın, gönüllülerin ve kamu kuruluşlarının çabalarını izledik-izlemeye devam ediyoruz.
Bölgeden sıcağı sıcağına gelen yardım talepleri ise uzun yıllar aklımızdan çıkmayacak. Kendi imkanlarıyla canını kurtaranlar sevdiklerinin kurtarılması için görebildikleri, ulaşabildikleri tüm isimlere mecralara sarıldılar. Enkaz altındaki sevdiklerine yardım çağrısı yaparken umudunu kaybedenler, yakınlarının sesini kaybedenler de oldu.
Maalesef çok sayıda kişi enkazların altında yardım beklerken hayatını kaybetti.
Ülke olarak bu kadar yüksek riske sahip olduğumuz doğal afetler konusunda maalesef bir kez daha sınıfta kaldık. Toplum olarak yaraların sarılması için birleştirdiğimiz güçlerimiz olmasa o sayılardan ibaret olarak gördüğümüz tablolar daha da acı hale dönüşebilirdi.
Depremin, doğal afetin siyaseti olmaz serzenişlerine tam da şu anda bunları konuşmamız gerekiyor şeklinde cevap vererek sorunu tespit edebilmeli, çözüm üretilmesi için elimizden gelenin yapıldığını-yapılacağını takip etmek hepimizin görevi. Bu noktada yapılması gerekenleri, görevlerini yerine getirmeyenlerin ise hukuk önünde hesap vermesi bir nebze olsun vicdanımızdaki yaraları sarmalayacaktır.
DEPREM MEDYASI
Depremde en çok tartışılan şeylerden biri de medyanın tutumuydu. Birçok arama kurtarma ekibinden önce deprem bölgesine giden gazeteciler yaptıklarıyla yapamadıklarıyla sıkça gündemde yer aldı.
Aralarında çok iyi örnekler olmasına rağmen maalesef toplum vicdanını yaralayanlar da oldu. Habertürk TV’den Mehmet Akif Ersoy, deprem bölgesinde elektriğin olmadığını, arama kurtarma ekiplerinin zifiri karanlıkta mücadele ettiğini gösterebilmek için canlı yayın sırasında televizyon ekibinin tüm ışıklarını kapattırınca ortam bir anda bambaşka bir şeye dönüştü.
Depremin ilk 2-3 günü başta Adıyaman, İskenderun, Antakya’da birçok merkezi nokta olmak üzere bu illerdeki yüzlerce köye gönüllüler dışında hiç kimsenin ulaşmadığını bizzat depremzedeler ve sosyal medyadaki yardım çabalarından anlayabildik.
Tam da böyle büyük bir iletişim krizi sırasında Twitter’ın bant genişliğinin daraltılmasıyla birlikte bu mecradan yardım çabası olan birçok kişi kendi yalnızlığına terk edildi.
Birçok sivil toplum kuruluşu ve önde gelen isimlerin deprem için yardım seferberliği sürdürdüğü Twitter’ın işlevsiz bırakılması deprem gündeminin ardından tartışılması, sorgulanması gereken en büyük hayal kırıklıklarından biri olarak not edilmeli.
Geçmişinde sabah programı sunuculuğu deneyimi olan bazı gazetecilerin enkaz başında ve kurtarılan depremzedelerle dramatize edilmiş ağlama deneyimleri için ise bu alanda eğitim almış biri olarak acıma duygusundan başka bir şey hissetmiyorum.
Bir haftayı geçen deprem felaketinde her kurtarılma haberini ‘Mucize’ başlıklarıyla öne çıkaranlara da bizzat depremzedelerin çok kırgın olduğunu söyleyebilirim. Mucizenin anlamını bilmeyenler için Türkiye’de mucize, deprem felaketinde sivil savunma ekiplerinin birkaç saat içinde afet bölgesine ulaşabilmesi olarak özetlesek herkes bana katılır sanıyorum.