Eveeet, bittiyse konserler, Norm Ender ile doyasıya 'Parla'dıysak, bir sonraki gurur gününe hazır olsun diye topladıysak bayrakları biraz kutlamaları konuşalım.

Yok, daha büyük olması gerektiğinden, 100. yıla yakışır etkinlikler zincirlerinden falan bahsetmeyeceğim, bunları zaten biliyoruz. Bu kısımdaki bence en önemli konu aksiyon almaktı; çünkü kutlamalara "yas" gölgesini yutan yuttu, yutamayan kustu. 

Yetkililerden beklentiyi kesip kendi yürüyüşünü organize edenler, okullarda sergiler, etkinlikler için öncülük edenler "Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi, bir yiğit bir vatanı kurtarır" sözünü hatırladı hep. Cumhuriyet demek biraz da sorumluluğu yüklenmek demek değil miydi? Bu büyük coşkunun yaşanmasına, yayılmasına vesile oldular. Şahaneydi. 

Ancak sorgulamak istediğim kısım bu değil. Belki de bu sorunları kökten çözebilecek kısım. Dikkat etttiyseniz, sistemli bir hainlik hali yoksa cumhuriyeti kutlamayan yoktu. Meydanlar, balkonlar, sosyal medya kırmızı beyaza büründü. Herkes Atatürk'e olan özlemini, sevgisini haykırdı, alkışı kaptı! Bravo! Şak, şak, şak!

Herkes cumhuriyetin değerlerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı madem, ülke neden bu halde? Madem cumhuriyetin ilk yıllarına hasretsiniz, çalışkanlığınız, iş ahlakınız, eğitim sevdanız nerede? Neden zanaatlar kaybolmanın eşiğinde, öğrenciler tembel, patronlar hırsız, çiftçi yalnız? 

Vatandaş çoğu belediyelerden memnun değil. Sokakların halini beğenmiyor, başkanları dürüst bulmuyor; ancak milli bayramda konser düzenleyen kendini  'Atatürkçü' zannediyor! Oysa Atatürk, "Memleketini en çok seven, işini en iyi yapandır" dememiş miydi?

Çalışanı açken metresini yurtdışı gezilerine götüren patron bayrak sallıyor, torpille işe girip yükselen, öğrencilerin nefret ettiği öğretmenle fener alayına katılıyor, ne bir eğitimi ne de mesleği olan vasıfsız "Atam izindeyiz" diyor! Anlamadan sevmek... Düzenbazlık değilse en iyi tanım bu. Atatürk sevgisi, cumhuriyet coşkusu bayramdan bayrama bayrak sallamak değil be arkadaş! Her şeyden önce özgürlüğün, hayallerine uçtuğun kanatların! 

Kutlamalarda zıplayan birini rastgele durdurup, "Hangi kitabı okuyorsun?" diye sorsak halbuki iş çözülecek. Atatürkʼün 57 yıllık yaşamı boyunca tam 3 bin 937 kitap okuduğu biliniyor. Hayatı magazinden ibaret insan bu anlayışı nasıl kavrasın? Dahası nasıl benimsesin, nasıl gelecek nesle aktarsın? 

Yanlışız arkadaş! Halimizden de belli değil mi... Ne işin iş, ne eğitimin eğitim, ne de paran para! 

Okumadan, çalışmadan, en iyi işi yapabilmek için terlemeden, en iyi maaşı ödeyebilmek için fedakarlık yapmadan, her şeyi öğrenmeye ve bildiğin her şeyi öğretmeye gayret etmeden, refahın kimsenin hakkını çalmadan, hep birlikte gelişerek mümkün olabileceğini idrak etmeden salladığın bayrak, ancak küçük bir serinlik verir. Ulusun ferahlığıysa Atatürk'ü sevmekten önce anlamakla gelir. 

Balkonu, meydanı süslemek kolay. Cumhuriyete, bayramlara önce karakterimizi, sonra bilgi birikimimimizi ve düşünce yapımızı hazırlayalım arkadaş! O zaman hiçbir gölgeyi kabul etmez milli bayramların aydınlığı; kutlamanın da anlamı olur, kutlayanın da. 

10 Kasım yaklaşıyor; saygı duruşuna geçmeden, bu yazdıklarımı bir düşünün. Saat 9'u 5 geçe çalan sirenle dökülecek gözyaşlarımız hazır nasılsa.