Korona virüs pandemisi millet olarak beyinlerimizi dumura uğrattı. Her an bu görünmez hastalık “Ne zaman gelip bizi yakalayacak?” korkusu içinde yaşıyoruz. Ailemizde, çevremizde en az birkaç kişiyi bu...
Korona virüs pandemisi millet olarak beyinlerimizi dumura uğrattı. Her an bu görünmez hastalık “Ne zaman gelip bizi yakalayacak?” korkusu içinde yaşıyoruz. Ailemizde, çevremizde en az birkaç kişiyi bu hastalıktan veya tetiklediği hastalıklardan kaybettik. İçimiz acıyor, canımız yanıyor!
Hala, en yakınlarımız olan anne-babalarımızın evine giremiyor, çoluk çocuğumuzu ziyaret edemiyoruz. “Ne olur ne olmaz” diye de tedbirleri elden bırakmıyoruz. İşlerimizi mümkün olduğu kadar evlerimizden görmeye başladık ki, bu öyle hiç de alışık olmadığımız bir şey.
Devletimiz, hastalığın gidişatına göre ardı ardına tedbirler açıklıyor. Bunlara harfiyen uyulmasını istiyor. Tabii ki bu tedbirler, ülkenin ekonomisini derinden etkileyen, pek de hoş olmayan kurallar haline geldi. Alışkanlıklarımızı terk etmek zorunda kaldık.
Daha başlarda maske kullanmada yaşadığımız tedirginliği, bugün aşılamada yaşıyoruz. Bunun da nedeni yerli ve milli güvenebileceğimiz bir aşımızın olmaması. Eğer, Türk bilim adamlarının ürettiği bir yerli aşı şimdi elimizde olsa idi, bu iş bitmişti.
Son dönemde aşılananların arasında ben de varım. Hiç korkmadan ve çekinmeden gittim aşımı oldum. Zaten oldum olası aşıdan asla korkmam. Hatırlar mısınız daha ilkokulda bizlere aşı vurmaya gelen ekipler olur, aşıyı vurulduktan sonra da moral olsun diye okul tatil edilirdi. Herhalde o günlerden kalmaya aşıya bir sevdam var.
Ben aşıma randevu aldıktan sonra o gün koşarak hastaneye gittim. Baktım kuyruklar oluşmuş. Çok sevinin. Çünkü milletimiz, tıpkı benim gibi aşılanmanın bilincinde. Herkes birkaç saat kuyrukta beklese de aşısını olup evinin yolunu tutuyor. Bilim dünyasının tavsiyesi de bu.
Gelgelelim, hayata hep kuşku ile bakanlar yok değil. Bir kesim de var ki aşı tedirginliği yaşıyor. Buna ister kendine isterse dış dünyaya güvensizlik mi dersiniz ne dersiniz deyin hayatın bir gerçeği. Tabi bunda komplo teorilerinin, dedikoduların payı da yok değil.
Yok efendim X aşı kanda pıhtılanma yapıyormuş, yok aşının içinde çip varmış da bizi robot haline getireceklermiş, bir dolu martaval. İnsanlar bilime ve bilim adamlarının söylediklerine bakarak bilgilenmek yerine, sürrealist (gerçek üstücü) hikayelere daha kolay inanıyorlar.
Bilim dünyası ve uzmanlar bu paranoyalarla toplumun önemli bir kesiminin psikolojisinin bozulduğundan söz ediyor. Evet zaten bir yandan ekonomik sorunların zorladığı kitleler, diğer yanda kendi kendimize edindiğimiz bu vesveseler, doğru düşünüp doğru kararlar vermemizi neredeyse engelliyor.
Benim tavsiyem, bilim dünyasının ışığında konulan kurallara harfiyen uymak. Maskelerimizi takmak, mesafelerimize riayet etmek ve hijyen dediğimiz temizlik şartlarını yerine getirmek. Evet bir de her şeyden önemlisi, aşı olmak. Onda da yok Alman aşısıymış, yok Çin aşısıymış diyerek tereddüt göstermemek.
Tedbirlere uymadığımız, kuralları yerine getirmediğimiz her gün ve her dakika gerek kendimize ve gerekse toplumumuza kötülük ediyoruz. Bunun bilincinde olmak her insanoğlunun görevidir. Bir toplumda hastalık olsun olmasın konulan kurallar o toplumun düzenini sağlamak içindir.
Son günlerde vaka oranlarında hızlı bir yükseliş var. Mutant virüslerin buna neden olduğu ifade ediliyor. Daha hızlı bir bulaş söz konusu. Her akşam hava durumu isler gibi “virüs-ölüm” tablosuna pür dikkat kesiliyoruz. Günlük ölümler 300’leri buldu. Devletimiz de tedbirleri bir tık artırdı.
Bu tedbirlere uymak zorundayız. Aslında içinde bulunduğumuz Ramazan ayı da buna müsait. Hayatı yavaşlatmamız gerekiyor. Zorunlu olmadıkça evlerden çıkmamak yoğun kalabalıklara karışmamak lazım. Maske-mesafe ve temizliğe dikkat edip bir de aşılandık mı, bize yapacak bir şey kalmıyor. Gerisini Yüce Yaradan’ın takdirine bırakmak biz aciz kullarının tek sığınağı. Allaha emanet olun!