Toplumsal cinsiyet, sosyal alanda kadın ve erkeğin cinsiyetlerinin getirdiği rol ve sorumlulukların standartlarını belirleyen kültürden kültüre farklılık gösteren ve zamanla gelişebilen sosyal bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ekonomik ve sosyal koşullar belirler. Cinsiyete dayalı ayırımcılık, yaş, cinsel kimlik, cinsel yönelim, yaşadığın çevre, sosyo-ekonomik koşullar gibi birçok şeyi kapsayabilir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen kaynakları anlamak, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile baş edebilmede çok önemlidir. Topumun sahip olduğu kaynakların nasıl dağıtıldığı, kararların nasıl verildiği, alınan sosyal politikaların kadın veya çocuk yararına olduğu gibi farklı dinamikler toplumsal cinsiyet eşitsizliğini belirleyici faktörlerdir. Geçmişte tarlada, bahçede çalışan aynı zamanda, çocuk büyütmek ve ev içi işlerinden sorumlu olan kadın, günümüzde erkekler gibi hem iş yerinde çalışıyor hem de eve gelip ev içi işlerden ve çocuk büyütmekten sorumlu olmaya devam etmektedir. Sanayi devrimi ile fabrikalarda kadın iş gücüne ihtiyaç duyulması kadın emeğini de görünür hale getirmiştir. Kadınlar, kendilerine biçilen rollere dışarıda iş gücü de eklenince kendi hakkını alabilmek için mücadele etmeye başlamıştır.

EŞİT ÜCRET

Eşit iş gücüne eşit ücret isteyen kadınlar, artık kendi davranış ve tutumlarının sınırlarını belirleyen kişinin erkekler olmasını istemiyor. Kadının nerde nasıl giyineceği, nerde nasıl davranması gerektiğini belirleyen erkekler, beraber yaşadığı kadının kendi çizdiği sınırı aştığı zaman çok kolay şiddet uygulayabiliyor üstelik toplum bu şiddeti onaylıyor da… Kadınlar artık ilişkilerinde standartları kendileri için erkeklerin belirlemesini değil kendileri belirlemek istiyor. Gerek evde gerekse kamusal alanda beslenen erkek iktidarlığı kadına yönelik şiddeti besleyen en temel faktörlerden biridir. Ataerkil düzen, kadını annelik rolü üzerinden tanımlayıp olup annelik rolü üzerinden de yüceltiyor. Gerçekten kadına yönelik şiddetin kaynağını kurutmak istiyorsak; önce toplumda kadına yüklenen rollerin ve tanımların erkekler tarafından değil; cinsiyet fizyolojisi ve cinsiyet kimliği üzerinden tanımlanması önemlidir. Kadına yüklenen katı cinsiyet rollerinden vazgeçip olumsuz cinsiyet normlarını tartışmaya açmak ve her türlü cinsiyet ayırımcılığını besleyen olumsuz koşulları ortadan kaldırmak büyük önem arz etmektedir. Gerek erkeğin gerekse kadının sahip olduğu cinsiyete dayalı elbette farklılıklar vardır ama bu farklılıklar her iki cinsin toplum içinde eşit olmasının önüne geçmemelidir. Cinsiyeti her ne olursa olsun insan olduğumuz gerçeğini göz önünde bulundurup herkesin değer görme ve saygı duyulma hakkı olduğunu unutmayalım.