Evet, ne acıdır ki; eğer ki yüzbinlerce can ve mal kaybına uğradığımız 6 Şubat depremi, ülkemiz için de yepyeni bir takvimin başlangıcını işaret eden bir milat olmuştur. İmarın kaçakları ile barışmak, belli bir para ödeyerek, kaçak inşaatı yasalmış gibi yapmak.
Bu kavram, ne batıda, ne doğuda, ne ileri dünya toplumlarında, ne de 3. Dünya ülkelerinde görülmemiş, eşine benzerine rastlanmamış bir uygulamadır. Kanımca, ülkemizi yönetenler açısından bir utanç olmuştu. ve bu hatadan geri dönmek üzere halen geç değildir. Bu konunun detaylarına, hangi metotların izlenebileceğine yazı dizimizin devamında yer vereceğiz.
Ancak, öncelikle İmar Barışının ayıplarını tüm boyutları ile idrak etmemiz gerekiyor. Ne müteahhit, ne mimar mühendis veya şehir plancısı olmaksızın, basit genel geçer kuralları, kuramları bilmekle yola çıkarsanız, bir şeyi yasal yolla yapmanın ne çok incelik ayrıntı ve detaylı çaba gerektirdiğini görürsünüz. Basit bir yapının imalatını ilgilendiren onlarca mevzuat hükmüne tabi, ölçüleri, hesaplamaları gerektiren detaylar vardır. Çatı dediğiniz konuyu dahi ilgilendiren onlarca hesaplama, şekil şartı, detayları ihtiva eden yönetmelikler bulunur. O yapıyı yürürlükteki kamu düzenine uyarak yasal yollarla yapmaya çalışan vatandaşın tüm bu detayları doğru olarak yapması, teknik destek alması, izin ve onay aşamalarını geçmesi ve daha inşaat başlamadan evvel bir dünya bedel ödemesini gerektirir. Kaçak yapı imal eden zat, tüm bu detaylı prosedüre ait masraflardan da kurtulmuş kişidir. Kamu düzeninden bahsedeceksek, sizin izinle onayla usule uygun bedelini ödeyerek ve alın terinizle yaptığınızı, bir başkasının haksız ve hukuksuz şekilde yapıyor olmasına izin verilmemesi gerekir. Kamu düzeni denilen olgu tam olarak böyle bir anlam taşır. Kural ne ise, herkese aynı mesafede duran eşitlik ilkesi ile şekillenmelidir. Kaçak yapan ve kaçak yapılmış olan engellenmeli, caydırıcı olunmalıdır. Oysa geçici düzenleme, kaçakların ödüllendirilmesi ilkesini ihtiva eder. Aslında, amaç olarak çok daha ulvi temellere dayanmıştır. Doğrudur. Dar gelirli, imkanı bulunmayan, gariban vatandaşın yıllar yılı başını soktuğu mekanında, başına yıkılma tehdidinden kurtarma amacı güdülmüştü. Yine de farklı yöntemler geliştirilebilmeliydi. Neticede, İmar Barışı, zengini daha zenginleştirmiş, otel adıyla yapılıp konut olarak kullanılan yapıları yasalmış gibi göstermeye yardım etmiş, günün sonunda gerçekten muhtaç durumda olana değil varlıklı kesime ve onların müteahhitlerine yaramıştı. Diğer bir açı ise, her ne kadar genel geçer ölçekte, zemini de oldukça muğlak ifadelerle belirlenmiş olsa da, birçok kritere göre var olan başka yasalarla örtüşmeyecek durumdaydı.
Bir yasal düzenleme, yürürlükteki başka bir yasal düzenlemeyi yok hükmünde bırakamaz. Yapılan düzenleme, mevcut diğer yasalarla uyumlu olmalı, hukuki düzeni delmemeli, sarsmamalıdır. 5403 sayılı tarım arazileri koruma kanunu, 2863 sayılı kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanununun ilkelerine ters düştüğü görülen alanlar nedeniyle, ilgili bakanlıklarca düzeltme talep edildi ve imar affı bu bölgelerde yürürlükten kaldırıldı. Diğer bir açıklama da hukuki alandan geldi. İdari bir işlem olarak tespit edilmiş, ancak, yargıya intikal eden bir durum oluşmamış ise imar barışı geçerlik kazandı. Diğer tarafta, eğer ki ilgili idari işlem yargıya taşınmış ve en üst derece mahkemeye kadar hukuki yolları aşılmış ve kesinleşmiş bir yargı kararı oluşmuş ise, yine bu haktan faydalanamayacaktı.